Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tubas, Filistin Yönetiminin Filistin ve Halkı Düşmanları Tarafgirliğinin Açık Kanıtıdır

Gazze Şeridi ve kuzeyindeki manzara, Yahudi varlığının acımasızca tekrar tekrar bombalaması, üst üste yapılan katliamlar ve zorla göç ettirmeler, Batı Şeria’daki devam eden katliam sahneleri, son olarak Nablus’ta dört gencin soğukkanlılıkla öldürülmesi, üstelik bu olayın, sözde yönetimin kontrolündeki bir bölgede gerçekleşmesi, eğer yönetimin bir nebze onuru olsaydı, bu sahneler Yahudiler ilişkisini kesmesi için yeterli olurdu.

Filistin yönetimi, Filistin halkını suçlu Yahudi varlığı veya yerleşimci çetelerinin saldırılarından korumuyor, aksine onlarla koordinasyon halinde ve emirlerine itaat ediyor. Buna karşılık, Yahudi varlığı onu daha da küçük düşürmektedir, zira Ramallah’ı askeri yönetimin bir parçası olarak görmektedir. Siyonist varlık, Filistin yönetiminin ihanet, İsra ve Miraç topraklarını peşkeş çekme üzerine kurulu sahte devletçik projesini paramparça etti. Fakat ihanetin karanlık gölgesi, yönetimin üzerinden bir türlü silinmedi.

İhanetten de öte bir durum söz konusu. Filistin yönetimi Tubas’ta cihatçılara savaş açmış durumda. Cihatçıları kovalayarak, tutuklayarak, onlara ateş açarak ve halkı göz yaşartıcı gazla dağıtarak açıkça Filistin halkına düşman olduğunu ortaya koymuştur. Tıpkı Yahudiler gibi cihatçıları öldürüyor, onları tutukluyor. Böylece, Gazze ve Lübnan’a saldıran Yahudilerden boşalan alanı dolduruyor, onların yerini alıyor.

Allah’a, Peygamberine ve Filistin halkına ihanet eden bu yetkili makamın böyle bir davranışta bulunması hiç de sürpriz değil. Bu yönetim, ayak bastığı her yerde işlenmedik günah bırakmayan Filistin Kurtuluş Örgütü ile yolculuğuna başladı, nihayetinde en büyük günahı, Filistin’den vazgeçmek oldu. İşgalin postalları altında yaşamayı ve ona hizmet etmeyi (güvenlik koordinasyonu) kutsal bir görev gibi görenlerden bunu beklemek hiç de şaşırtıcı değil. Bu süslü güvenlik koordinasyonu ifadesi, aslında Yahudi varlığını korumak ve güvenliğini tehdit eden herkesle mücadele etmek anlamına gelir.

Ama asıl şaşırtıcı olan, güvenlik güçleri mensuplarının bu eylemleri yapmalarıdır. Nasıl olur da kendi kardeşlerini, kendi ailelerini öldürmek için gönüllü olabilirler? Böylece halkına ihanet eden ve suçluların yolunu izleyen bir evladın en çirkin örneğini sergilemektedirler. Düşmanlarının silahı olup, kendi kardeşlerine karşı kullanılmayı nasıl kabul edebilirler? Belki de yönetimin geçici olduğunu düşünüyorlardır. Bugün olmazsa yarın ya işgalden önce ya da işgalle birlikte Filistin yönetimi de yok olacaktır. Büyükleri, kötü sonuçlardan kaçmak için rüzgâra tutunmaya çalışacaklar. Onları bırakıp gidecekler, onlarla ilgilenmeyecekler ve kaderlerine kayıtsız kalacaklardır.

Ey Filistin güvenlik birimleri mensupları! Size Allah’a tövbe etmenizi ve ellerinizi kardeşlerinizden çekmenizi tavsiye ediyoruz. Belki de henüz vakit geç değildir. Halkınızın tarafından yer alın, çünkü bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer böyle yapmazsanız, düşmanlarınızın safında yer almayı tercih etmiş olursunuz. Bunun dünyada ve ahirette sonuçları olacaktır. Şüphesiz bu, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüttür.

Asıl can acıtan şey ise, erkekleri ve askerleriyle övünen bir ümmetin, Filistin halkını düşmanına boyun eğdiren ve onunla işbirliği yapan bir yönetime terk etmesidir. La Havle ve La Kuvvete İllabillah. Ancak Allah’a ve O’nun vaadine olan güvenimiz sonsuzdur.

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!” [İbrahim 42]

إِنَّ اللهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً “Allah, işinde galiptir. Allah her şey için bir kader tayin etmiştir.” [Talak 3]

Devamını oku...

Ey Sevgili Alimler! İslam’ı Bir Yaşam Biçimi Olarak Yeniden Canlandırmak İsteyen Hizb-ut Tahrir Gençlerinin Yanında Kararlı Bir Şekilde Durun

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Saygıdeğer âlimler, Allah Subhânehu ve Teâlâ din bilginiz nedeniyle size yüksek bir makam vermiştir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

يَرۡفَعِ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنكُمۡ وَٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ دَرَجَٰتٖۚ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ  “Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” [Mücadele 11] Bu yüce makamınızdan dolayı size sesleniyoruz, çünkü daha yüksek bir makam, daha büyük sorumluluklar getirir. Hakkın bayrağını dalgalandıran ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar arasında yer almanız umudu ve duasıyla size sesleniyoruz.

Hilafetin yıkılışından sonra yüz yıldır yaşanan ardışık olaylar ve İslam inancı temelinde ümmette meydana gelen uyanış, herkes için açıkça ortadadır. Sosyal medyadan günlük buluşmalara kadar İslami yönetimin geri dönüşü tartışma konusu haline gelmiştir Müslümanların yöneticilerinin kayıtsızlığı ve ihaneti nedeniyle Yahudi varlığının Filistin’de işlemekte olduğu katliamı, her bilinçli Müslümanı Mübarek Toprağın kurtuluşu ve Batılı devletlerin saldırganlığından korunmanın yolları üzerine düşünmeye sevk etmiştir.

Bu durumda Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in mirasçıları olarak, camilerde bugün İslam ümmetinin karşı karşıya kaldığı hayat-memat meselesi hakkında bahsetmeniz boynunuzun borcudur. Bu hayat memat meselesi, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafetin kurulmasıdır. Hilafet, İslam ümmetinin birliğinin sağlayacak, mazlum Müslümanlara yardım edecek ve İslam dünya düzenini tesis edecektir.

Bu konuda, hakkı söylemekten dolayı hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan, Pakistanlı Müslümanları aşağıdaki konulara çağırmak için bizimle birlikte hareket etmenizi istiyoruz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، أَوْ لَيُسَلَّطَنَّ عَلَيْكُمْ شِرَارُكُمْ، ثُمَّ يَدْعُو خِيَارُكُمْ فَلَا يُسْتَجَابُ لَكُمْ   “Ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, hayra teşvik edersiniz ya da Allah başınıza en şerlilerinizi musallat eder. Bu durumda iyileriniz dua eder de duaları kabul olmaz.” [Taberani El Mücemü’l Evsat]

1- Allah’ın Vahyettiği Emirlere Göre Hükmetmek Farzdır:

Allah Subhânehu ve Teâlâ, Müslümanların yönetimlerinin yalnızca İslam’ın emir ve yasaklarına göre olması gerektiğini farz kılmıştır. Devletlerinin anayasası ve yasaları, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e vahyettiği Şeriattan türetilmelidir. Bu ise, ancak İslam Devleti Hilafetin kurulmasıyla mümkündür. Şeri biat yoluyla atanan Halife, halka İslam’ı uygulayacak, Allah’ın emirlerini hayatın tüm alanlarında infaz edecek, Müslümanların kaynaklarını birleştirecek ve dış politikayı davet ve cihat temeli üzerine oturtacaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ  “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse fasıkların ta kendileridir.” [Maide 47] Yine Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَاحكُم بَينَهُم بِما أَنزَلَ اللَّهُ ۖ وَلا تَتَّبِع أَهواءَهُم عَمّا جاءَكَ مِنَ الحَقِّ“Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma!” [Maide 48]

Peygamberin mirasçıları olarak Pakistanlı Müslümanları mevcut seküler demokratik sistemin yerine Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın sisteminin koyulması gerekliliğiyle bilinçlendirmek için Hizb-ut Tahrir gençleriyle el ele vermeniz en önemli görevinizdir. Onların bunu hayat-memat meselesi olarak anlamaları, bıkmadan ve yorulmadan bu uğurda mücadele etmeleri için bunun yapılması kaçınılmazdır

2- Doğası Gereği Tâğût Sistemi Olan Bu Küresel Dünya Düzenini Reddetmek Farzdır:

Allah Subhânehu ve Teâlâ bize her türlü tağutu (batıl ya da zorbalık) reddetmemizi emretmiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ  “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Putlarının önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa, onları tanımamakla emr olunmuşlardı.” [Nisa 60]

Allah’ın vahyettiği emirlerin aksine yasama yapan herhangi bir kişi veya kurum Tâğût olarak kabul edilir. Pakistan yöneticilerinin Müslümanlarla ilgili kararları Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi, IMF, Dünya Bankası ve FATF gibi kurumlara götürmesi, Tağut’a itaat etmektir. Oysa Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ  “Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar.” [Nisa 60]

Peygamberin mirasçıları olarak, Pakistanlı Müslümanlara bu çağrıyı iletmek için Hizb-ut-Tahrir gençleriyle el ele vermelisiniz. Kâinatın yaratıcısı olan Allah’a inanmak, tüm iç ve dış Tâğût türlerinin egemenliğini reddetmeyi gerektirir. Allah’ın yasalarının üstünlüğü Hilafet sisteminin kurulmasını gerektirir.

3- Milliyetçilik ve Vatanseverlik Putlarını Kırmak Farzdır:

Milliyetçilik ve vatanseverlik kavramları, ümmetin birliğini parçalamak ve İslam inancına dayanan kardeşlik bağını koparmak için Müslümanlar arasında teşvik edilmiştir. Bu düşünceler, bir bölgede yaşayan Müslümanları hatta inanmayanlar o bölgedeki Müslüman çocukları, kadınları ve yaşlıları acımasızca öldürseler bile dünyanın diğer bölgelerindeki kardeşlerine yabancılaştırıyor. Oysa İslam, Filistin’de gerçekleşen katliamın sadece Filistin halkının meselesi olmadığını, Keşmir’de yaşanan zulmün yalnızca Keşmirlilerin sorunu olmadığını ve Sudan’da yaşanan iç savaşın yalnızca Sudan halkının sorunu olmadığını kabul eder. Aksine bunlar, tüm İslam ümmetinin sorunlarıdır ve bu sorunları çözmek, tüm ümmete farzdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ “Eğer onlar meselesi olduğunu din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize bir borçtur.” [Enfal 72]

Milliyetçilik ve vatanseverlik, asabiye (kabilecilik) türlerindendir. Asabiye hakkında Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ قُتِلَ تَحْتَ رَايَةٍ عُمِّيَّةٍ يَدْعُو عَصَبِيَّةً أَوْ يَنْصُرُ عَصَبِيَّةً فَقِتْلَةٌ جَاهِلِيَّةٌ  “Kim de körü körüne çekilmiş cahillik bayrağı altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için öfkelenir veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse cahiliye ölümüyle ölmüş olur.” [Müslim] Milliyetçilik ve vatanseverlik tehlikeli düşüncelerdir. Bu düşüncelerin benimsenmesi, İslam’ı tüm insanlığa yaymak için cihat farzının terk edilmesine neden olmuştur.

Ey Sevgili Alimler! Allah’ın emrini Pakistan Müslümanlarına iletmek için Hizb-ut Tahrir gençleri ile işbirliği yapmalısınız ki asabiyete yönelik tüm çağrılardan uzak dursunlar Afganistan, Pakistan ya da Filistin’de olsun hiçbir Müslümanın milliyeti nedeniyle diğer Müslümanlardan üstün ya da aşağı olmadığını anlamalıdırlar. Ayrıca onları bölme girişimlerinin sömürgeci bir gündemin parçası olduğunu ve Belucistan’ın diğer Müslümanlardan ayrılmasının, ümmeti daha da zayıflatacağını da anlamalıdırlar. Irk veya etnik üstünlük düşünceleri, ümmeti bölerek, kâfirlerin Müslümanlar üzerindeki hakimiyetini güçlendirir.

Pakistan Müslümanlarına İslam akidesinin evrensel bir akide olduğunu vurgulamanız üzerinize farzdır; böylece ırk, renk, dil veya bölge farkı gözetmeksizin kalpleri birleşecektir. Müslümanlar, İslam toprakları arasında çizilen yapay milliyetçi sınırları silmek için seferber edilmelidirler.

4- İşgal Altındaki Toprakları Kurtarmak ve Mazlum Müslümanlara Yardım Etmek İçin Orduların Seferber Edilmesi Farzdır:

Hiç kimse İslam topraklarının herhangi bir parçasını kafirlere peşkeş çekme veya kâfirlerin Müslüman toprakları üzerinde hakimiyetini kabul etme hakkına sahip değildir, çünkü Allah Subhânehu ve Teâlâ bunu yasaklamıştır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا “Allah, kafirler için müminler üzerinde asla bir yol kılmayacaktır.” [Nisa 141] İslam, kâfirlerin işgalinin askeri güçle sonlandırılmasını ve İslam topraklarından çıkarılmalarını emreder. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ“Seni çıkardıkları yerden onları da çıkar.” [Bakara 191]

Yetenekli ve cesur Pakistan silahlı kuvvetlerinin, ezilen Gazzeli Müslümanlara yardım etmek için gönderilmesi farzdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِی اللَّهِ وَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ أَهْلُهَا وَ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَصِيرًا  “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75] Bu farzın yerine getirilmesini engelleyen herhangi bir engelin ortadan kaldırılması da farzdır, çünkü Şeri kaide şöyledir: مَا لَا يَتِمُ الْوَاجِبُ إِلَّا بِهِ فَهُوَ وَاجِبٌ “Bir vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.”

Ey onurlu alimler! En büyük engel, orduların bu görevi yerine getirmesini önleyen, Pakistan dahil Müslüman topraklarındaki hükümdarlardır. Filistin meselesi konusunda Allah’a, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ve ümmete ihanet etmişlerdir. Ey alimler! Sizler, Tatarların ve Haçlıların istilaları sırasında ümmete cihat görevini hatırlatan ve Müslüman orduların düşmanla savaşmak üzere seferber edilebilmesi için yöneticileri hesaba çeken İbn Teymiyye, İzzeddin ibn Abdüsselam ve Kadı Muhyiddin b. El Zeki gibi büyük alimlerin halefisiniz. Onlar, Müslüman toprakları kafirlerin pisliğinden temizleyinceye kadar orduları ve ümmeti cihada teşvik etmeye devam etmişlerdir. Öyleyse, içinizden, sizlerin atalarınızı hatırladığı gibi gelecek nesillerin de hayırla yad etmesi için değerli atalarınızın izinden gidecek biri yok mu?

5- İslam’ın Diğer Tüm Dinler Üzerindeki Üstünlüğünü Tesis Etmek Farzdır:

İslam, diğer dinlerle uzlaşmak veya küfür sistemlerini sürdürmek için indirilmemiştir. Aksine, diğer tüm dinlere, kanunlara ve yaşam sistemlerine hâkim olmak ve batılı ortadan kaldırmak için indirilmiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ  “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” [Tevbe 33] Bugün, İslam, yalnızca Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulmasıyla mevcut dünya düzenine ve diğer sistemlere üstün gelecektir. Bu Hilafet, ulus-devlet modeline dayanmaz, dış politikası, davet ve cihat üzerine kuruludur. Pakistan, çeşitli nedenlerden ötürü İslam Devletinin kurulması için uygun bir destek noktasıdır.

Bugünün Müslüman gençlere, son Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafından kendilerine emanet edilen görevin hatırlatılması farzdır ve bu hatırlatma, camilerden gelmelidir. Ey alimler! Bu hayati görevi sizden başka yerine getirebilecek biri var mı? Ey değerli alimler! Yüz yıl önce İngiliz kâfirler, Mustafa Kemal aracılığıyla Müslümanların Hilafetini yıktılar. Ancak çark tersine döndü ve Allah’ın izniyle bu yüzyıl, ümmetin uyanışı ve İslam’ın yeniden bir yaşam biçimi olarak yükselişi çağıdır.

Artık ümmete, kâfirler tarafından dayatılan baskıcı fikirler ve sistemlere karşı bir kalkan olmanızın zamanı gelmiştir. Pakistan Müslümanları da dahil olmak üzere İslam ümmetini, Batı dünya düzeninin dayattığı zillet ve rezaletten kurtarmanın zamanı gelmiştir. Bunu, Nübüvvet metodu Hilafetin yeniden kurulması yoluyla yapabilirsiniz. Hilafeti kurarak Allah’ın mübarek Şeriatını uygulamak ve Müslümanların gücünü kâfir düşmanlarına karşı birleştirerek ümmetin haysiyetini ve büyüklüğünü restore etmek için şimdi ümmetin samimi ve dürüst evlatlarıyla birlikte çalışma zamanıdır. İslam’ın dünyaya liderlik etmesi ve tüm insanlığı kapitalist sistemin suçlarından ve zulmünden kurtarması için zaman gelmiştir.

Devamını oku...

Artık Zamanı Gelmedi Mi Ey Güç ve Kuvvet Ehli?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Artık Zamanı Gelmedi Mi Ey Güç ve Kuvvet Ehli?!

Haber:

Yahudi ordusu Lübnan’da, mübarek Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta ve diğer ülkelerde her gün Müslümanların kanını akıtmakta, hatta Beyrut’ta hiçbir caydırıcı olmaksızın evleri güvenli sakinlerinin başlarına yıkmaktadır.

Yorum:

Sözü uzatmayacağım sevgili kardeşlerim; düşmanlarımız tüm sınırları ihlal ettiler, tüm yasaları ihlal ettiler, aralarından adam veya adam kılıklı kimselerin olmadığına kanaat getirdiklerinden dolayı tüm Arap ve Arap olmayan Müslümanların başındaki yöneticileri de aştılar; özellikle Ürdün ve Mısır olmak üzere Filistin'i çevreleyen orduların harekete geçmeyeceği üzerine bahse girdiler ve şimdiye kadar da bu bahsi kazanmalarında onlara yardımcı oldular.

Ancak Allah’ın ve İslam ümmetinin düşmanı olan Yahudiler ve tüm Batı’nın, ümmeti kendilerine boyun eğdirme hedeflerini gerçekleştirmeleri çok ama çok uzaktır; çünkü ümmetin içerisinde, Lübnan ve mübarek Filistin’de Yahudilerle etleri ve tırnaklarıyla savaşan mücahitler ve bunu arzulayan başkaları da var ancak onları, başlarındaki hain yöneticiler engellemektedir.

Evet, tüm hayal kırıklığına, korkularına, destekleyeceğini ve arkasında olacağını iddia edenlerin terk etmelerine ve artık hiç kimsenin aldanmadığı diğer ballı sözlere rağmen ümmet, verdi, fedakârlık yaptı ve hâlâ da yapmaya devam etmektedir.

Bu nedenle İslam ümmetimize büyük bir güvenle şunu söyleyebiliriz ki; Amerika ve onun mübarek Filistin’i gasp eden mutant varlığı beyaz bayrağını asla kaldıramayacaktır; zira ümmetin ordularının içerisinde ve her yerde, Yahudi varlığını hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği bir hızla ortadan kaldırmak için sıfır saati planlayan, bekleyen ve hazırlanan adam gibi adamlar vardır.

Bu yüzden büyük bir güven ve güçlü bir imanla şunu da söyleyebiliriz ki; hâlâ onların (yöneticilerin) tahtları korumaya devam eden Müslüman orduların içindeki güç ve kuvvet ehlinin, Allah korusun ümmetin içinde umutsuzluk yeniden baş göstermeden önce ümmetin işlerini gerçek anlamda gözetme görevini yerine getirecek samimi ve bilinçli siyasi liderliğin önündeki sahayı temizlemek için artık harekete geçmesinin zamanı gelmiştir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Cabir - Lübnan

Devamını oku...

Aksa Tufanı Operasyonu Hakkında!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Aksa Tufanı Operasyonu Hakkında!

Haber:

Aksa Tufanı operasyonunun birinci yıldönümünün ardından.

Yorum:

7 Ekim 2023 operasyonu, ümmetin hedefini gerçekleştirme yolculuğunda parlak noktalarla dolu olduğu için üzerinde durmaya değer birçok kilometre taşına sahiptir.

* Bazıları Filistin meselesini normalleşmenin cenaze alayı içine gömmeye çalıştı ancak Aksa Tufanı operasyonu geldi, bu alayı durdurdu ve meseleyi, Batılı şehirlerin sokakları arasında dolaşacak şekilde canlı bir hale geri getirdi.

* Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cihad farzı hakkında şöyle buyurmuştur: مَنْ مَاتَ وَلَمْ يَغْزُ وَلَمْ يُحَدِّثْ نَفْسَهُ بِالْغَزْوِ، مَاتَ عَلَى شُعْبَةٍ مِنْ نِفَاقٍBir kimse (Allah yolunda) savaşmadan ve onu gönlünden geçirmeden ölürse, münafıklıktan bir şube üzere ölmüş olur” İşte Aksa Tufanı operasyonu geldi ve birçok kişinin kalbinden bu (münafıklık) şubesini çıkardı.

* Bize Yahudi ordusunun yenilmeyeceği söylendi ve bazıları da bu rivayete inanmıştı; ancak bu operasyon geldi, bu rivayeti çürüttü, aksini iptal etti.

* Yahudi varlığının istihbaratının banyodaki nefeslerinizi bile sayabileceği sözleriyle kulaklarımız sağır edildi; bakın işte onun ve onunla birlikte dünyanın tüm istihbaratı, bırakın esirleri kurtarmayı onların yerlerini bile tespit edemediler.

* Amerika filolarıyla geldi, onu İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya takip etti ve işgal altındaki Filistin’i bileği saran bir bilezik gibi kuşattılar; bu ise bana, Kureyşli kâfirlerin, Kâbe’de otururlarken kendilerine Kur'an okuyan koyun çobanı Abdullah ibn Mesud’u dövmelerini hatırlattı.

* Gazze halkının genel olarak göstermiş olduğu sabır, metanet ve fedakârlık arzusu bize, sahabenin ihtişamını geri getirdi.

Kahramanlık ve fedakârlık tutumlarını saymak kolay değildir; ancak bunlardan biri bile bu gençleri takdir edip saygı duymamız için yeterli değil midir?

Bu mücahit grubunun yaptıkları Müslüman orduları, gaspçı Yahudi varlığını yok etmek ve mübarek toprakları kurtarmak için derhal harekete geçmeye sevk etmelidir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Hasbunnûr – Sudan

Devamını oku...

Yahudilerin Suçlarını Kınayan Gösteriler... Ve Kalıpların Dışında Düşünmek!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudilerin Suçlarını Kınayan Gösteriler... Ve Kalıpların Dışında Düşünmek!

Haber:

Gazze Şeridi ve Lübnan’da devam eden Yahudilerin katliamlarını kınamak ve bir yılı aşkın süredir sürekli olarak saldırıya maruz kalan Gazze Şeridi’ndeki Filistinliler ile haftalardır tırmanan Yahudilerin saldırılarıyla karşı karşıya kalan Lübnanlılara destek vermek amacıyla Cumartesi günü dünyanın farklı yerlerinde gösteriler düzenlendi.

Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen yürüyüşe katılan yüzlerce kişi, Yahudi varlığının Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımı kınadılar.

Fransa'nın başkenti Paris, Yahudi güçlerinin Filistin ve Lübnan halklarına karşı işlediği katliam ve soykırımı kınamak için düzenlenen bir protestoya tanık oldu.

İstanbul’daki ABD Konsolosluğu önünde toplanan protestocular, ABD’nin Gazze Şeridi ve Lübnan’a yönelik saldırılarını sürdüren Yahudi varlığına verdiği desteği kınadılar.

Malezya'nın başkenti Kuala Lumpur’da protestocular hükümete, Yahudi varlığını silahlandıran ve onu mali olarak destekleyen ABD şirketlerini cezalandırma ve Filistin davasını desteklemek üzere bir koalisyon oluşturmak için uluslararası alternatifler arama çağrısında bulundular. (El Cezire Net, uyarlanmıştır)

Yorum:

Gazze ve Lübnan’daki işgalcinin suçlarını kınayan gösteriler, bu suçlar devam ettiği sürece devam edecek olup neredeyse bu gösterilerin olmadığı bir gün olmamış ve bu gösteriler neredeyse dünyanın her yerine yayılmıştır; zira bu dünyada hâlâ zulme karşı çıkan ve Gazze ve Lübnan’da olanları reddettiklerini ifade eden özgür ve onurlu insanlar vardır.

Ancak beklenen ve talep edilen bu gösterilerden daha fazlası olup kalıpların dışında düşünmek ve bu zulmü durdurmak ve gelecekte benzer suçları işlemeye meyilli olan herkese bir son vermek için farklı bir yol aramak gerekir; peki rolün, dünyada başka herhangi bir yere ulaşması olası değil midir?

İslam ümmetinin ve onun ordularının omuzlarına düşen en büyük görev, Yahudi varlığını hedef almanın yanı sıra İslam’ın yeniden hayata dönmesini, ülkelerinin kafir ülkelerin tasallutundan, servetlerinin yağmalanmasından ve parçalanmaya ve zayıflatılmaya devam edilmesinden kurtulmalarını engelleyen büyük devletleri hedef almaktır.

İslam ümmeti için bilinçli ve kapsamlı bir hareketin olması gerektiği gibi ümmetin kendi iradesine ve kararına sahip olması ve bu acı gerçekliği değiştirmesi gerekir; zira bu konuda hiçbir şekilde sessiz kalmak doğru değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halife Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Lübnan Cephesi’ni Gazze’den Ayırmak, İşgalci Düşmanla Uzlaşma ve Normalleşme Yolunda Atılan Bir Adımdır!

ABD Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarı David Hale, 7 Ekim 2024’te LBCI kanalında yayınlanan “Twenty 30” programında yaptığı konuşmada, “Şu anda Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını ve Taif Anlaşması’ndan bu yana başarılamayanı talep etmek için gerçek bir fırsatımız var. Lübnanlıların bir plan geliştirerek dünyaya sunmaları gerekiyor, bunun tam tersi değil.” dedi. Ayrıca, “1701 sayılı kararın başından beri tam olarak uygulanmadığını ve kararın detaylarıyla oynanmaya çalışıldığını” belirtti. Aynı gün, ülkedeki bazı muhalefet ve iktidar milletvekillerinin Lübnan cephesinin Gazze cephesinden ayrılması gerektiğini talep eden garip açıklamaları arasında bir uyum olduğu görüldü. Meclis Başkanı Nebih Berri’nin önceki açıklamalarına göre, suikasta uğramadan önce İran partisi Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile yaptığı son görüşmede, Nasrallah’ın ateşkese karşı olmadığını dile getirmişti. Halbuki hükümet başkanı, meclis başkanı veya dışişleri bakanının daha önceki siyasi tutumları iki cephenin birbirine bağlı olduğunu gösteriyordu. 8 Ekim 2024’te İran Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım yaptığı açıklamada, “Biz Meclis Başkanı Berri’nin ateşkes çağrısını destekliyoruz” dedi. Ayrıca Naim Kasım “Ateşkes konusu iyice sağlamlaştıktan ve diplomasi bu hedefe ulaştıktan sonra, diğer tüm detaylar görüşülür ve bu konularda işbirliğiyle kararlar alınır” ifadelerini kullandı.

Ey Lübnan halkı! Kimse unutmasın ki, Yahudi varlığı düşmanca, işgalci ve kin besleyen bir varlıktır. Topraklarımız ve kaynaklarımız üzerinde gözleri olan bu varlık, kurulduğu günden beri Batı’nın desteğiyle, silahlarıyla ve uluslararası kararların koruması altında ülkemize saldırmaya devam etmiştir. Bugün, suçlu Netanyahu liderliğindeki aşırı sağcı Yahudi yönetimi altında bu varlık, Lübnan ve Filistin halkına yönelik katliamları, ölümleri, sürgünleri ve yıkımları daha da artırmıştır... Bu durumun temel nedeni, kuruluşundan bu yana samimi bir yönetim sistemi veya savaş kararlarını kendi elinde bulunduran bir askeri güç ile karşı karşıya gelmemesinden kaynaklanıyor. Bu sebeple kimse onunla barış yapmayı düşünmesin zira o güvenilmez bir düşmandır ve onunla birlikte yaşamak mümkün değildir. Ne kadar çabalarsanız çabalayın, onun genişlemeci emelleri ve bölge üzerindeki hakimiyet arzusu, onu batılı efendilerinin, özellikle Amerika’nın, emrine amade bir sopa haline getirmekten öteye taşıyamayacaktır. Ey Lübnan halkı! Ölen Şaron’u ve 1982’deki katliamlarını unuttunuz mu? Lübnan ve başkentini işgal etmiş ve bunun “sadece 30 kilometreyi geçmeyecek hızlı bir operasyon” olacağını iddia etmişti.

Ey Lübnan Müslümanları! Batılı kâfir sömürgecinin çizdiği hayali sınırların tuzağına düşmekten ve bu sınırlara sıkı sıkıya sarılmaktan sakının. Bu sınırlar Lübnan’da ve bölgede parçalanmanıza, Filistin ve diğer yerlerdeki kardeşlerinize ve halkınıza yardım edememeniz gibi felaketlere yol açmıştır. Çünkü siz, dünyadaki Müslümanların ayrılmaz bir parçasısınız ve tek bir ümmetsiniz. Nitekim Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hazırladığı ve ilk devletiniz ve uygarlığınızın temeli olan Medine Sözleşmesi’nde şöyle geçmiştir:

أُمَّةٌ وَاحِدَةٌ مِنْ دُونِ النَّاسِ... وَإِنَّ ذِمَّةَ اللهِ وَاحِدَةٌ، يُجِيرُ عَلَيْهِمْ أَدْنَاهُمْ، وَإِنَّ الْمُؤْمِنِينَ بَعْضُهُمْ مَوَالِي بَعْضٍ دُونَ النَّاسِ... وَإِنَّ سِلْمَ الْمُؤْمِنِينَ وَاحِدَةٌ، لَا يُسَالَمُ مُؤْمِنٌ دُونَ مُؤْمِنٍ فِي قِتَالٍ فِي سَبِيلِ اللهِ.. وَأَنَّكُمْ مَهْمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِنْ شَيْءٍ فَإِنَّ مَرَدَّهُ إِلَى اللهِ وَإِلَى مُحَمَّدٍ  “Vesikayı imzalayanlar diğer insanlardan ayrı bir ümmet teşkil eder. Allah’ın zimmeti, himaye ve teminatı tektir, dolayısıyla müminlerden -yetki bakımından- en aşağı derecede olan birinin kabul ettiği himaye onların hepsini bağlar, zira müminler birbirinin kardeşidir. Müminler arasında geçerli olan barış tektir. Hiçbir mümin Allah yolunda girilen bir savaşta diğer müminleri hariç tutarak bir anlaşma imzalayamaz; Üzerinde ihtilâfa düşülen konular Allah’a ve Rasûlü Muhammed’e arzedilecektir.” Böylece siz, iki milyarlık Müslüman bir ümmetin parçasısınız. Peki en yakınınız ve komşunuz Şam diyarındaki özellikle de Mübarek Toprak Filistin Müslümanlara karşı nasıl olur?

Ey Müslümanlar! Ey Müslüman ülkelerdeki, özellikle de çevre ülkelerdeki ordular! Lübnan ve diğer Müslüman ülkelerin yöneticileri, emrettiğinde Batı’nın planlarını uygulamak için iktidara getirilmişlerdir Onların ne büyük arzusu, işgalcinin süngüleri altında olsa dahi kanınız ve dininiz pahasına iktidar koltuklarını korumaktır. Bu nedenle, Allah üstün kılana ya da uğruna yok olana kadar size şu köklü çözü hatırlatmaya devam edeceğiz: Bekleyiş ve pasiflik tozundan silkinmeleri ve tekbirlerle Filistin toprağına doğru ilerlemeleri için ordulardaki çocuklarınızı teşvik edin. Eğer bu yöneticiler karşılarına çıkarlarsa, onları yollarından silip atsınlar ve yerlerine savaş meydanlarında arkasında savaşacakları ve kendisiyle korunacakları bir lider getirsinler. O zaman Yahudi varlığının nasıl yok olacağını ve Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın nasıl sizi Yahudilere üstün kılacağını göreceksiniz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ * وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ وَيَتُوبُ اللهُ عَلَى مَن يَشَاءُ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ“Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mümin topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.[Tevbe 14 -15]

Devamını oku...

Gazzeli Kadın ve Çocuklara Yönelik Devam Eden Soykırım, Ümmetin Koruyucusu ve Kalkanı Olan Hilafet Devleti Kurulmadıkça Durmayacaktır

Yahudi varlığı tarafından Gazze halkına karşı başlatılan soykırım savaşının üzerinden bir yıl geçti ve bu savaşta 41 binden fazla kişi şehit oldu. Bu acımasız düşman, erkek, kadın, çocuk ya da bebek ayrımı yapmadı. Zira şehitlerin yüzde 70’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Oxfam örgütüne göre, Yahudi ordusu tarafından Gazze’de bir yıl içinde öldürülen kadın ve çocukların sayısı, son yirmi yılda herhangi bir başka çatışmada öldürülen kadın ve çocuk sayısından daha fazla. 25.000’i aşkın çocuk ebeveynlerinden birini veya her ikisini birden kaybetti, binlerce çocuk ise uzuvlarını kaybetmenin acısını yaşadı. (El Cezireye göre) UNRWA, Gazze’de her gün ortalama 10 çocuğun bir veya iki bacağını kaybettiğini bildirdi. Bu durum, tarihteki en büyük amputasyon vakası olarak kabul ediliyor. Üstelik bu acı verici ameliyatlar, çoğu zaman anestezi olmadan gerçekleştiriliyor

Bütün bunlara ek olarak, Gazze’ye uygulanan vahşi abluka ve su kaynaklarının ve gıda dağıtım sistemlerinin tahribatının yol açtığı sürekli kıtlık, açlıktan ölümler, temiz su eksikliği, sağlık hizmetlerinden yoksunluk ve bulaşıcı ölümcül hastalıkların yayılması gibi sorunlar da yaşanmaktadır. Özellikle hastaneler büyük zarar görmüştür. Lancet tıp dergisi, geçen temmuz ayında yaptığı açıklamada, “Açlık, sağlık hizmetleri eksikliği ve hayatta kalmak için gerekli sivil altyapının yıkımından kaynaklanan dolaylı ölümler de dikkate alındığında Gazze’ye yapılan saldırıda ölenlerin sayısının 180.000’e kadar çıkabileceğini” bildirdi. Save the Children (Çocukları Kurtarın) örgütü, “Gazze’deki okul binalarının yaklaşık yüzde 90’ının zarar gördüğünü veya yıkıldığını” aktardı. Bütün bunlardan Gazze’deki çocukların ve gelecek nesillerin olası her türlü geleceğini yok etmek olduğu anlaşılıyor.

Bu yıl, mevcut dünya düzeninin, hükümetlerin, Birleşmiş Milletler’in ve tüm uluslararası yargı ve kuruluşların, mazlum Müslümanları koruyamadığı bir kez daha gözler önüne serildi. Yahudi varlığı tüm kırmızı çizgileri aştı, tüm yasakları ihlal etti, her türlü insani ilke ve kanunları çiğnedi. Buna rağmen bu vahşi katliamı durdurmak için siyasi iradeye sahip tek bir devletin bile olmadığı görülüyor. Batılı güçler, büyük bir küstahlıkla cani işgalcinin Filistin halkını yönelik yürüttüğü etnik temizlik kampanyasını görmezden gelerek, cezasız kalmasını sağlayarak, hatta koşulsuz mali ve siyasi destek sağlayarak insanlığa karşı işlenen suçlara ortak olmuşlardır.

Geçen ağustos ayında Biden yönetimi, bu soykırımı finanse etmek için işgalci yönetime 20 milyar dolarlık ek silah satışına onay verdi. Bu arada, Müslümanların yöneticileri bir kez daha kâfir Batı’ya ve Yahudi varlığına sadık olduklarını gösterdiler. Batıyla diplomatik ve ekonomik ilişkilerini sürdürdüler, Yahudi varlığıyla normalleşmeyi devam ettirdiler. Hatta Ürdün ve Suudi Arabistan örneklerinde olduğu gibi bazı yöneticiler de askeri üslerini, hava sahalarını ve istihbaratlarını Yahudi varlığını savunmak için kullanılmasına izin verdiler.

Bugün gerçekten Müslümanların yanında samimiyetle duran ve onların kanını korumak için ordusunu kullanmaya hazır bir hükümdarın olmadığını görmek için daha fazla kanıta ihtiyacımız var mı? İslam’la hükmeden, dini koruyan, ümmetin bekçisi ve kalkanı olmayı taahhüt eden bir devlet kurulmadıkça Filistin’i kurtarmak için bir ordunun seferber edilmeyeceğini anlamak için başka neye ihtiyacımız var? Bu devlet, Nübüvvet metodu üzere Hilafettir.

Bu nedenle, bu soykırımı durdurmak, sadece kınama ve dua etmeyi değil Nübüvvet metodu üzere Hilafeti kurmak için çalışmayı gerektirir. Dinimiz, ümmetimizi korumak ve topraklarımızı kurtarmak için en iyi yolun bu olduğunu belirtmiştir. Bu kapsamda Müslüman ordularını, Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeye teşvik edilmelidir. Hilafet Yahudi varlığını kökünden söküp atacak, tüm tebaasının güvenliğini, onur ve haysiyetini güvence altına alacaktır. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ“İmam ancak bir kalkandır. Arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”

Devamını oku...

Gazze Katliamının Üzerinden Tam Bir Yıl Geçti, Ancak Müslümanların Yöneticileri Hâlâ Seyirci Kalmaya Devam Ediyor, Gerçekten Tek ve Yegâne Çözüm Hilafettir!

Gazze katliamı, 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı operasyonundan bu yana birinci yılını geride bıraktı. O günden bu yana Yahudi güçlerinin Filistinlilere karşı acımasızca gerçekleştirdiği katliam aralıksız devam ediyor. Mübarek Toprakta insanlık dışı şiddet ve büyük bir tahribat yaşanıyor. Hayvanlar, bitkiler, taşlar ve ağaçlar bile bu yıkımdan nasibini aldı. Devam eden katliamına rağmen Yahudiler Gazze’de istediklerine ve hedeflerine ulaşamadılar. Eğer gerçekten zafer elde etmiş olsalardı, saldırılarını durdurup dünyaya zaferlerini ilan ederlerdi. Havadan ve karadan durmaksızın bombardımanlarının devam etmesi, görevlerinin henüz tamamlanmadığını açıkça göstermektedir. Allah’ın izniyle Filistin’deki Müslümanların direnişi, Allah’a olan sarsılmaz inançlarını yansıtmaktadır.

Yahudilerin Gazze’de estirdiği terör, ABD’nin Hiroşima ve Nagasaki’ye attığı atom bombalarından daha korkunçtur. Aslında belanın en büyüğü, Müslümanların yöneticileridir. Bu zulme yakından ya da uzaktan tanık oldukları halde sessiz kalıyorlar. Müslüman kardeşlerinin öldürüldüğüne, topraklarının işgal edildiğine, camilerinin yıkıldığına, İsra ve Miraç diyarının kirletildiğine tanıklık ediyorlar. Oysa bu zulmü durdurabilecek güce sahipler. Yine de seyirci kalmayı yeğliyorlar. Daha da kötüsü, bazıları Yahudi varlığına ve Amerika Birleşik Devletleri’ne destek vermeye devam ederek, bu terör ve yıkım eylemlerinin sürmesine olanak sağlıyor. Yaptıkları iş ne kötü!

“İsrail”in kana susamışlığı Filistin ile bitmiyor. Zalim saldırganlar bakışlarını Lübnan’a çevirmiş durumdalar. Orada da Filistin’deki gibi kan döküyorlar. Buna rağmen Lübnan’daki yöneticiler de dahil olmak üzere Müslümanların yöneticileri hala sessizliklerini koruyorlar. Lübnan’daki müttefiki saldırıya uğrayan İran, kahramanlık sergilemeye çalıştı. İran, Yahudilerin saldırganlığına karşılık verdiği izlenimini vermek için Yahudi varlığına füzeler fırlatarak suç varlığına azıcık “zarar” vermek istedi. Ancak İran, kısa süre sonra eylemlerini durdurarak, dünyaya tepkisinin uluslararası hukuka- düşmanları tarafından oluşturulan yasalar- uygun olduğu güvencesini verdi. İran’ın, birçok liderini öldüren bir düşmana karşı verdiği “misilleme” işte bu kadarla sınırlı kaldı.

Müslümanların yöneticilerinin Filistin’e ihaneti, sadece bu yılla sınırlı değil, işgalin başlangıcından beri ve hatta çok öncesinden beri ihanet içindeler. Sadece tek bir hükümdar değil, geçmişte ve günümüzde tüm hükümdarlar ihanet içindedirler. Filistin’in Siyonistlerin eline düşmesi, onların ihanetleri sayesinde gerçekleşti ve bu nedenle Mübarek Toprak bugün hala işgal altındadır. Tarih boyunca Müslümanlar, birçok ülkede uzun yöneticiler listesine tanık olmuşlardır, ancak hiçbiri Filistin’i özgürleştirmek için samimi bir çaba göstermemiştir. Bunların en önde gelenleri, en iyi retorik konuşmaları yapanlar ve halklarını Filistin’in kurtuluşunun kahramanları olduklarına konusunda kandırmaya çalışanlardır.

Gerçek şu ki, Siyonistlere son verip Filistin’i gerçekten özgürleştirmek isteyen tek bir hükümdar bile olmamıştır. Bugün, 40.000’den fazla Filistinlinin şehit olduğuna, sayısız kişinin yaralandığına, yerinden edildiğine, çeşitli bombalarla evlerin, camilerin, binaların yerle bir edildiğine tanık oluyoruz. Filistin halkının yaşadığı büyük acıyı görüyoruz. Yine de tüm bunlara rağmen, Müslümanların hükümdarların kalplerinde, bu suçlu varlığa karşı cihat ilan etmek için en ufak bir esneme bile olmamıştır. “Cihat” kelimesi, belleklerinden silinmiş ve kalpleri adeta ölmüş gibi görünüyor. Gerçekten Filistin’i Müslümanlar için geri almayı arzulamış olsalardı, ordularını bu amaç için seferber ederlerdi. Buna rağmen böyle bir adım atılmamıştır. Bu gerçeği Allah zaten bize bildirmiştir:

وَلَوْ أَرَادُوا الْخُرُوجَ لَأَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلَكِن كَرِهَ اللهُ انبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِدِين  “Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı ve onlara, “Oturun, oturan âcizlerle beraber” denildi.” [Tevbe 46]

Bu nedenle, ey Müslümanlar! Tüm yöneticilerin ve askeri güçlerinin sessizliği karşısında, Mübarek Toprak Filistin’in özgürleştirilmesinin tek çözümünün Hilafet olduğunu vurguluyoruz. Hizb ut Tahrir, samimiyetle ve yorulmadan sizi bu asil ve acil göreve katılmaya çağırıyor. Ya sessiz kalmayı yeğleyip yöneticilerinizi desteklemeye devam edersiniz. Ya da Hizb-ut Tahrir’e ile el ele verip Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak için çalışırsınız.

Ey Müslüman orduları! Siz de ya aldatıcı yöneticilerinize sadık kalmayı tercih edersiniz ya da ayaklanıp onları rahat koltuklarından indirir ve Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir’e nusret verirsiniz. Kurulduğunda Hilafet, sizi İnşallah gecikmeksizin hemen Filistin’e seferber edecektir. Onun yolunda cihat ettiğinizde, zafer elde edeceğiniz kesindir. Zafer, Hizb ut-Tahrir veya size komutanlık edecek olan Halifenin elinde değil alemlerin Rabbi Allah katındadır.

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ   “Onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz ile onları cezalandırsın, rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Müminlerin kalplerine şifa versin.” [Tevbe 14]

Öyleyse, ey Müslüman orduları! Daha neyi bekliyorsunuz? Endişeniz ne? Daha ne istiyorsunuz? Sad b. Muaz gibi olmak istemiyor musunuz? Sad b. Muaz, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e nusret vererek şeref ve onur elde etmişti. Nusret, kritik bir eylemdi, Medine’de İslam Devleti’nin kurulmasına, içeride ve dışarıda Allah’ın dininin uygulanmasına, İslam’ın tüm dünyada zafer elde etmesine neden olmuştu. Bugün Müslüman orduları arasından yeni bir Sad bin Muaz’ın çıkması, vereceği nusretle, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i yeniden kurulması, İslami yönetimin yeniden dirilmesi için içtenlikle Allah’a dua ediyoruz.

Abdul Hakim Osman
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Malezya

Resmi Sözcüsü

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER