Pazartesi, 28 Safer 1446 | 2024/09/02
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tacikistan’da Ne Giymeliyiz: “Ulusal Kıyafetler Kataloğu” Sunuldu!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Tacikistan’da Ne Giymeliyiz: “Ulusal Kıyafetler Kataloğu” Sunuldu!

Haber:

Tacikistan Hükümeti Kadın ve Aile İşleri Komitesi, kız çocukların ve kadınların giymesi önerilen milli kıyafet modellerini sundu.Daha önce de komite, milli kıyafet projesinin ulusal gelenekleri ve modern gerçeklikleri dikkate alacağını belirtmişti. “Asya Plus’un” belirttiğine göre sadece kadınlar için değil, aksine bu sefer erkekler içinde (bir giyim) inşa edilecek.

Yorum:

Tacikistan hükümeti, on yılı aşkın bir süredir Tacikistan kadınlarına “belirli bir ulusal giyim modeli” dayatmaya çalışıyor.Tüm bu önlemlerin temel amacının, İslami giyim şeklini milli kıyafetlerle değiştirmeye çalışmak olduğu açıktır. Ayrıca, bu planların uygulanmasındaki ana araçlar Tacikistan Hükümeti Kadın ve Aile İşleri Komitesi, Din İşleri, Milli Gelenek, Merasim ve Tören Düzenleme Devlet Komitesi’nin yanı sıra Kültür Bakanlığı, Eğitim ve Bilim Bakanlığı ve Tacikistan Ulema Konseyi'dir.

Bu yıl 8 Mayıs’ta Tacikistan Parlamentosu, Temsilciler Meclisi’nin (alt kanat) “Tacikistan Cumhuriyeti'nde geleneklerin, törenlerin ve ritüellerin düzenlenmesine ilişkin” yasada bir değişiklik yaparak “ulusal kültüre yabancı kıyafetlerin ithalini, satışını ve kamuya açık yerlerde giyilmesini” ve “edgardak’ı” (çocukların Ramazan ve Kurban Bayramı kutlamaları) yasakladığını da hatırlatalım. Nitekim değişikliklerin kabul edilmesinin hemen ardından yürürlüğe bile girmeleri bile beklenmeden, ülke nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde, geleneksel İslami kıyafet giyen kadınlara yönelik baskınlar ve tutuklamalar başladı ve baskınlar, marketlerde, kliniklerde, hastanelerde, büyük şehirlerde ve sokaklarda da gerçekleşti.Öğrencilerin ve kamu çalışanlarının katılımıyla baskı da dahil olmak üzere baskınlar ve açıklayıcı görüşmeler yapmak üzere çalışma grupları düzenlendi. Baskınlar neredeyse üç hafta sürdü ve bu süre zarfında bölge sakinleri arasında bir öfke dalgası büyüdü ve sosyal medya ağlarındaki hararetli tartışmalar ve öfke ifadeleri hiç durmadı.19 Haziran’da Tacikistan Parlamentosu Mili Meclisi (üst kanat) “Gelenek ve Ritüellerin Düzenlenmesi” yasasında yapılan değişiklikleri onayladı ve 20 Haziran’da Tacikistan Devlet Başkanı’nın basın servisi, Devlet Başkanı’nın, “ulusal kültürün gerçek değerlerini korumayı, tören ve ritüeller sırasında batıl inançları, önyargıları, aşırılıkları ve savurganlıkları önlemeyi, Tacikistan halkının maneviyatını ve sosyo-ekonomik düzeyini yükseltmeyi, ayrıca çocuğun hak ve özgürlüklerini korumayı, çocukları insanlık ruhu, ulusal gurur ve ulusal ve evrensel değerlere saygı içinde eğitmeyi ve yetiştirmeyi hedefleyen” toplam 35 yasayı imzaladığını bildirdi.

Dünyanın dört bir yanından İslam alimlerinin ve vaizlerin Tacikistan rejiminin eylemlerini kınamalarının, hatta Afganistan’dan bazı tanınmış Farsça konuşan vaizlerin Rahmanov rejimine karşı “cihat” ilan etmelerinin ardından yetkililer durumu nasıl sakinleştireceklerini düşünmeye başladılar ve bunu yapmak için de hükümetin dini figürlerini devreye soktular. Bunun üzerine Tacikistan Ulema Konseyi Başkanı Said Makram Abdulkadirzadeh, sözde “yabancı kıyafetleri” yasaklayan yasa değişikliklerini destekledi ve milli kıyafetlerin de İslami standartlara uygun olması gerektiğini belirtti.Tacikistan Ulema Konseyi Başkanı o sırada şunları söyledi: “Tacik halkının kendi kıyafetleri var, Arap halkının kendi kıyafetleri var ve her milletin kendine has kıyafeti vardır; aynı zamanda şeriatın standartlarına da uyulmalıdır. Bu önemli, gerisi önemli değil, başkasının kıyafetlerini körü körüne takip edip taklit etmeye gerek yoktur.”Aynı zamanda baskınların aktif aşaması durduruldu ve bu da sonunda durumun bir miktar da olsa sakinleşmesine yol açtı.Ancak gözlemciler, rejimin teslim olmadığına, sadece taktiksel bir manevra yaptığına ve Tacikistan’da başörtüsünün nihai olarak yasaklanmasının zaman meselesi olduğuna inanıyorlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Mansur

Devamını oku...

300 Günlük Soykırımdan Sonra: Avrupa Hâlâ Siyonist Katilleri Destekliyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

300 Günlük Soykırımdan Sonra: Avrupa Hâlâ Siyonist Katilleri Destekliyor!

Haber:

Bugünlerde Yahudi varlığı, sanki Filistin’de soykırım kampanyası yapılmıyormuş gibi Paris Olimpiyatlarına katılıyor. Hem de bu, BBC’nin haberine göre AB Dış İlişkiler Şefi Josep Borrell’in 13 Mart’ta BM Güvenlik Konseyi toplantısına katıldığında bu yönde şöyle bir açıklama yapmasına rağmen: “Şu anda hayatta kalmak için savaşan bir halkla karşı karşıyayız,” Ve şöyle ekledi: “Açlık bir savaş silahı olarak kullanılıyor; biz Ukrayna’da yaşananları kınarken, Gazze’de yaşananlar için de aynı kelimeleri kullanmak zorundayız.”

Ayrıca Borrell, 27 Mayıs’ta Yahudi varlığının Refah’taki çadırları bombalamasına cevaben şöyle bir tweet attı: “Refah’tan gelen İsrail saldırılarında aralarında küçük çocukların da bulunduğu düzinelerce yerinden edilmiş kişinin öldürüldüğüne dair haberler karşısında dehşete düştüm. Bunu en güçlü şekilde kınıyorum. Gazze’de güvenli bir yer yoktur. Bu saldırılar derhal durdurulmalıdır.”

Yorum:

Ancak Avrupa Birliği Dış İlişkiler Şefi’nin, Siyonistlerin Gazze’deki erkekleri, yaşlıları, kadınları ve çocukları aç bırakma ve öldürme politikasına ilişkin ulaştığı bu tespitler, Avrupa Birliği’nin Siyonist işgalle ilişkilerinin seyrinde bir değişikliğe yol açmadı.Şimdi 300 günden fazla süren soykırımın ardından, Avrupa’dan çocuk katillerine yönelik herhangi bir yaptırım görmüyoruz; aksine Avrupa, Siyonistlere yönelik sarsılmaz desteğini sürdürüyor ve Filistinlileri destekleyen protestoları sert bir şekilde bastırıyor.

Kınamalar sadece AB Dış İlişkiler şefinden gelmedi, aksine BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de Siyonistleri işledikleri iğrenç suçlar nedeniyle defalarca kınadı. Ayrıca Uluslararası Adalet Divanı da Siyonistlerin Batı Şeria’daki tüm yerleşimleri boşaltması ve Filistinlilere tazminat ödemesi gerektiğine dair karar verdi. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin de yakında Binyamin Netanyahu ve Yoav Galant'a karşı savaş suçları nedeniyle tutuklama emri çıkarması bekleniyor.

Bu gerçeklere rağmen Avrupa Siyonistlere silah ihraç etmeye devam ediyor ve bu da onu soykırımın suç ortağı haline getiriyor. Dolayısıyla soykırım, Kongo, Namibya, Amerika ve Avustralya’daki soykırımlarda gördüğümüz gibi sadece Avrupa’nın sömürgeci geçmişinin bir parçası değildir, hayır, aksine soykırım bugünkü Avrupa’nın da bir parçasıdır.

Ancak Batı’nın emperyalist hegemonyası, Allah’ın izniyle yakında tarihe karışacaktır. Zira bizler, Yahudi varlığının tamamen çöküşünden önceki son sarsıntılarına tanık oluyoruz. Ayrıca on yıllar boyunca kendisini “insan haklarını” kutlayan bir halk olarak pazarlayan Batı’nın yönettiği dünya düzeni, çocuk öldüren bir işgale verdiği sefil destek ve uluslararası kurumlarının altını oymasıyla ahlaki açıdan çökmüş durumdadır.

Dünyanın, Müslümanların hakim olduğu, adaleti ön planda tutacak ve Batı emperyalizmine son verecek bir dünya düzenine tanık olması, Allah’ın izniyle çok uzun sürmeyecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Teymullah Ebu Leben

Devamını oku...

Yahudiler Müslümanlara Saldırıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudiler Müslümanlara Saldırıyor!

Haber:

Yahudiler Yemen’i, Gazze’yi, Lübnan’ı, Suriye’yi ve Tahran’ı bombalıyor...

Yorum:

Yahudiler İslam ümmetine saldırıyor ve izzetli Gazze’yi yerle bir ettikten sonra Lübnan, Yemen, Suriye, Tahran ve Irak gibi izzetli İslam beldeleri de vurmaya, bombalamaya ve yok etmeye başladılar ve sırada da kimin olduğunu bilmiyoruz!!

Bu ise İslam olduğunu iddia eden rejimlerin, Yahudi varlığını kökünden söküp denize atabilecek güce sahip orduları olan rejimlerin, gaspçı varlığa yiyecek ve sebze tedarik eden ve mübarek toprakları kurtarmak için orduları teşvik edenleri tutuklayan rejimlerin, Gazze’nin mücahid halkını kuşatan, onları aç bırakan, itibarlarını zedeleyen, onları Yahudilere ve Amerikalılara diz çöktürmeye çalışan rejimlerin ve Yemen’deki halkımızı bombalamak için hava sahalarını düşman uçaklarına açan rejimlerin gölgesinde meydana geliyor… Bu rejimlerin en iyileri, cafcaflı konuşmalar yapan, Osmanlı Hilafetinin ihtişamını hatırlatırken aynı zamanda Yahudi varlığı ile ticaret yapan ve bir diğeri de sömürgeciliğe, emperyalizme ve küresel Siyonizm'e direndiğini iddia ederken aynı zamanda gaspçı varlığın muhafızlarına gerçekleştirmeyi planladığı saldırılar hakkında “bilgi veren” ve ona “uygun zaman ve yerde” saldırılarla cevap vermeden önce Yahudi varlığını kendisini hazırlamaya bırakan kimseler olup bu da varlığın burnunun yere sürtünmesinden sonra olmuştur! Bu tür rejimler ümmeti yönetmeye ve ona liderlik etmeye ehil değillerdir; zira bu rejimler cehenneme sürülecek, bunun öncesinde de Allah’ın düşmanları olan düşman Yahudiler ve Amerikalılar tarafından zillete, aşağılanmaya, küfre, yoksulluğa ve yıkıma maruz kalacak olan rejimlerdir.

Ey izzetli ve ey Efendimiz Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِİmam bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur” kavline tabi olan İslam ümmeti; Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın ve İslami hayatı yeniden başlatmak ve Nübüvvet Minhacı üzerine İkinci Raşidi Hilafeti kurarak ümmeti sömürgeci kafirlerden, Yahudilerden ve onların ajanlarından kurtarmak için ona yardım edin.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulaziz Munîs - Kuveyt

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Başbakan Neden Halka Karşı Dürüst Olmak istemiyor?!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Başbakan Neden Halka Karşı Dürüst Olmak istemiyor?!

Başbakan, halkın bu yeni paketin maliyetini nasıl karşılamak zorunda kalacağı konusunda halka karşı neden dürüst olmak istemiyor?

#خلافت_نیا_عالمی_آرڈر

#Khilafah_New_World_Order

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

12 Muharrem 1446 Hicri 18 Temmuz 2024 Miladi

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

İngiliz hükümeti Ayaklanmaların Temel Nedenini Ele Almaktan Kaçınıyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İngiliz hükümeti Ayaklanmaların Temel Nedenini Ele Almaktan Kaçınıyor!

Southport'ta meydana gelen İslam karşıtı ayaklanmaların ardından Birleşik Krallık Başbakanı, polis teşkilatında şiddet içeren düzensizliklerle mücadele etmek üzere yeni bir birim kurulduğunu açıkladı; ancak platformlarında aşırı sağdan ilham alıp nefret ve şiddete izin veren büyük elektronik iletişim şirketlerine karşı cezai tedbirler uygulamaktan kaçındı. Bu yüzden bu yeni tedbirlere rağmen aşırı sağcı gruplar İngiltere’nin kuzeyindeki çeşitli şehirlerde camileri hedef alan şiddetli protestolar düzenlemeye devam etti.

Her ne kadar toplumsal gerilimi artıran aşırı sağcı grupların katkısı olsa da ancak toplumsal uyum konusunun tedavi edilmesi, sadece bu örgütlerin yasaklanması, sosyal medyada yanlış bilgilerin yayılmasının yasaklanması veya İngiltere’deki ekonomik eşitsizliğin tedavi edilmesinden daha etkili bir yaklaşım gerektirmektedir. Aşırı sağın aşırılığının ve şiddetinin arkasında yatan temel neden, toplumda büyük bir şekilde yayılıp dizginlenemeyen İngiliz ırkçılığına bağlanabilir.

İngiltere bir gün içinde kurumsallaşmış ırkçılığın birçok vakasına tanık olmuştur; zira Lord Pearson of Rannoch, Lordlar Kamarasında, Müslümanlara karşı kışkırtıcı olması itibariyle geniş çaplı eleştirilere maruz kalan tartışmalı bir konuşma yapmıştır. Greater Manchester polisi ırk ayrımcılığı yaptıkları suçlamasıyla sekiz memurunu açığa aldı; ayrıca Kent kolejleri üzerine hazırlanan bir rapor, 900’den fazla ırkçılık vakasını ortaya çıkardı ve bu raporlar, başlıca İngiliz kurumlarındaki yaygın ırkçılığı ve bu olayların ülkedeki siyasi sahneden izole olmadığını yansıtmaktadır.

Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca bir dizi rapor, İngiliz toplumunun çeşitli kesimlerindeki kurumsal ırkçılığı açığa çıkarmıştır. Bunun bir örneği, polis teşkilatındaki kurumsal ırkçılığa ilk kez ışık tutan ve daha fazla soruşturmaların önünü açan 1999 tarihli Macpherson Raporu’dur. Daha sonra 2017’deki Lammy Review raporu, ceza adaleti sistemindeki yaygın ırkçı önyargıyı ortaya çıkarırken aynı yıl içindeki ırk eşitsizlikleri incelemesi, hükümet daireleri arasındaki yaygın eşitsizlikleri tespit etmiştir. Aynı şekilde sağlık sektörü de ırkçılığa karşı bağışık olmamıştır; zira 2020 yılındaki Marmot incelemesi, etnik azınlıklara yönelik sağlık eşitsizliklerinin devam ettiğini vurgulamakta ve bu, sağlık hizmetlerinde ırksal eşitsizlikleri belgeleyen Ulusal Sağlık Servisi (NHS) Irk ve Sağlık Gözlemevi’nin 2022-2023 raporlarıyla da teyit edilmektedir. Siyasi partiler de incelemeyle karşı karşıya kaldılar; zira Singh’in 2021 yılı soruşturması Muhafazakar Parti içindeki ayrımcılığa işaret etmekte ve Ford’un 2022 yılı raporunda da İşçi Partisi içinde ırksal önyargıya dair kanıtlar bulunmaktadır.

Spor cephesinde ise İngiltere’de futbol, süregelen ırkçılıkla boğuşmakta ve Futbol Federasyonu, bu konuya yetersiz müdahalesi nedeniyle yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Yıllık Kick It Out raporları ve İngiliz Federasyonu’nun çeşitlilik yasası gibi girişimlere rağmen 2020 Parlamento Komitesi Raporu, İngiliz Federasyonu ve diğer futbol organlarını ırk ayrımcılığıyla mücadelede gösterdikleri yavaş ilerleme nedeniyle sert bir şekilde eleştirmiş ve spor içindeki sistemik ırkçılıkla mücadele etmek için daha etkili eylemlere ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır.

Birçok İngiliz kurumunda ırkçılığın yaygın olması, İngiltere’de aşırı sağın ve etnik köken karşıtı şiddetin büyümesi için verimli bir ortam sağlamıştır; işin daha da kötüsü, İngiliz kurumu, bir yandan aşırı sağcı grupları kullanarak ekonomik eşitsizliğin suçunu göçün üzerine atarken diğer yandan da Müslüman topluma İslami değerlerden taviz vermeleri ve Batı toplumuna asimile olmaları yönünde baskı yapmaktadır.

İngiltere’de ırkçılık, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra işçi açığını kapatmak için İngiliz sömürgelerinden işgücü ithal edilmesiyle başlayan yeni bir olgu değildir; zira İngiliz üstünlüğü arayışı çok daha erken, yani Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasının ardından başlamıştır. Nitekim bu dönemde Cermenler, Saksonlar ve Jütler gibi Cermen ve Danimarkalı halk grupları İngiltere’ye yerleşmiştir. Bu gruplar başlangıçta yerel İngilizlerle çatıştılar ancak zamanla Anglo-Sakson krallıkları ortaya çıktı ve ilk İngiliz kimliği fikri doğdu. Nitekim Anglo-Saksonlar, İskoçların, Piktlerin ve Vikingler gibi İskandinavların saldırılarını defalarca püskürttükçe bu İngiliz kimliği daha da güçlendi. Bu sonuncusu, Kral Büyük Knut’un hükümdarlığı ve ardından Fatih William’ın hükümdarlığıyla zirveye ulaşmıştır. Bu istila ve asimilasyon tarihi, yabancılara kuşkuyla bakma ve İngiliz yaşam tarzının üstünlüğünü vurgulama geleneğinin temelini oluşturmuştur.

Yüzyıllarca süren istila ve çatışmanın ardından İngilizler, İrlanda ve İskoçya’yı işgal ederek, Üçüncü Haçlı Seferi’ne katılarak ve Yüz Yıl Savaşlarını ateşleyerek yeni üstünlük duygularını vurgulamaya başladılar. 16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde İngiliz seçkinleri, yüzlerce yıldır tekelinde tuttukları Atlas Okyanusu üzerinden köle ticaretine girdiler. Kapitalizmin ortaya çıkışı, İngiliz yaşam tarzını yabancı tebaaya empoze etmek ve imparatorluklarını genişletmek için hayal bile edilemeyecek zulümler yaptıklarında İngiliz üstünlük duygusunun ön plana çıkmasına yol açmıştır. Bu süreçte İngiltere, dünya ülkelerinin %90’ını işgal etme gibi dehşet verici bir rekora sahip olup bugün hâlâ dünyamızı rahatsız etmeye devam eden uzun vadeli jeopolitik sonuçlardan da sorumludur.

Bu tarih göz önüne alındığında, İngiliz elitin ırkçı eğilimlerinin ortadan kaldırması imkansızdır ve İngiliz elitleri, insanları acil sorunlardan uzaklaştırmak ya da seçkinlerin çıkarlarını güvence altına almak için sıradan İngiliz halkının hayatlarını feda eden yabancı savaşlarda halklarını seferber etmek için sürekli olarak İngiliz milliyetçiliğini kullanmaya hazırdırlar. Dolayısıyla Müslüman toplumu, toplumsal anlaşmazlıklara karşı sağlam bir duruş sergilemeli ve İslam’ı, farklı etnik kökenleri ve yerli İngiliz halkını tek bir toplum olarak birleştirecek hadari bir alternatif olarak sunmalıdır.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” [Hucurat 13]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulmecid Bahâtî

Devamını oku...

Kırgızistan Enerji Bakanı, Elektrik Kullanımında Tasarruf Yapılması Çağrısında Bulunuyor!

Haber-Yorum

Kırgızistan Enerji Bakanı, Elektrik Kullanımında Tasarruf Yapılması Çağrısında Bulunuyor!

Haber:

Enerji Bakanı Talaybek İbrayev, 2 Ağustos’ta düzenlediği basın toplantısında, Kırgızistan’da yaz aylarında elektrik kullanımının rekor seviyeye ulaştığını söyledi. Ona göre şu anda günlük elektrik enerjisi tüketimi saatte 40 milyon kilovata ulaşıyor.Bundan önceki tüketimi saatte 32-35 milyon kilovattı. İbrayev şunları söyledi: “Tüketicileri elektrik kullanımında tasarruf yapmaya çağırıyorum. Ne kadar çok elektrik tüketirsek o kadar çok su israfı olur. Kış mevsiminde ısınmak için suya ihtiyacımız var. Suyu tasarruflu kullanmazsak kışın sorunlarla karşılaşabiliriz.”

Yorum:

Hükümet, 1 Mayıs'tan itibaren geçerli olmak üzere 700 kilovat saate kadar elektrik tüketenlerin elektrik fiyatlarını 10,8 Milliman (kuruş) artırdı.Ayda 700 kilovattan fazla tüketenlere ise 23,3 Milliman (kuruş) ekleniyor.Sınırsız kullanım isteyen tüketiciler için ise fiyatı 35,4 Milliman (kuruş) arttı. Kırgızistan’da geçen yıl elektrik fiyatının 23 Milliman (kuruş) artmasının ardından bir kilovatsaat elektriğin fiyatı 1 Som olmuştu. Dolayısıyla saatte 700 kilovatın üzerinde enerji tüketen tüketiciler ise 2 Som ve 16 Milliman (kuruş) ödüyorlar.Ayrıca bir kısıtlama olmaksızın elektrik kullanmak isteyenler için de 5 Som ve 4 Milliman (kuruş) bir tarife bulunmaktadır.

Ülkede elektrik tarifelerindeki düzenli artışa rağmen soğuk mevsimde elektrik tedariki nüfus için yetersiz kalıyor. Hatta sık sık elektrik kesintileri yaşanıyor. Şimdi de Bakan, insanları yaz sıcağında buzdolabı ve klima kullanımında tasarruf yapmaya çağırıyor!

Öte yandan ülkenin kapitalistleri, maden ocaklarını çalıştırmak için ucuz elektrik satın alıyor.Örneğin MBT Stroy, Kambar-Ata-2 hidroelektrik santraline 1,5 milyar Som yatırım yaptı ve bunu elektrikle geri elde ediyor. Bu şirket, Kambar-Ata-2’deki yatırımında kullanmak için 5-10 yıl boyunca hidroelektrik santralinden elli veya altmış Millimana (kuruşa) elektrik satın almayı planlıyor.Hükümetin her zaman elektriğin maliyetinin 2 Som 38 Milliman (kuruş) olduğunu söylediği biliniyor ancak iş kapitalistlerin çıkarlarına gelince bu maliyetler 60 Millimanın (kuruşun) altına düşüyor!

Aslında Kırgızistan'ın enerji krizinden çıkamamasının nedeni elektrik tarifelerindeki düşük fiyatlar değil, aksine enerji sektöründeki yolsuzluklar ve kapitalistlerin çeşitli hileleridir.Örneğin yetkililer, sulama sırasında Özbekistan ve Kazakistan’a su satarak para kazanıyorlar, ardından kış mevsimi için elektrik satın almak üzere bir sözleşme yapıyorlar ve bunu da yiyorlar.Birbirini izleyen hükümetler, bu tür yozlaşmış ve çarpık planları kökten ortadan kaldırmak yerine, elektrik tarife fiyatlarını artırarak halkı daha fazla yağmalamaya çalışıyorlar.Dolayısıyla hükümetlerin boş seçim sloganları sırf geçici bir aldatma olmasına rağmen ancak halk, kendileri için son bir umut olarak hâlâ bir sonraki hain siyasetçiye aldanmaya devam ediyor!     

Gelen her başkanın elinde, elektrik fiyatlarını yükseltmek için bir nedeni oluyor. Bu da bu sektöre gelen büyük meblağlardaki paraları yolsuzluk araçlarıyla zimmete geçirmek içindir. Kırgızistan 1992 yılından bu yana enerji sektörüne 2 milyar Dolardan fazla harcama yapmıştır.Bu paraların çoğu yabancı finans kuruluşlarından kredi, hibe ve ek fon şeklinde alınan paralar olup ne zaman bir anlaşma imzalansa, şebekenin “modernizasyonu” bir bahane olarak sunulmaktadır.Ancak bu büyük miktardaki kredilere rağmen ülkenin enerji sektörü hala kötü durumdadır!Ayrıca bu krediler, uluslararası finans kuruluşları tarafından elektrik fiyatlarının artırılması talebiyle sağlanıyor.Örneğin Dünya Bankası geçen yıl Kırgızistan’a 20 milyon Dolar tahsis ettiğinde Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya’dan sorumlu Başkan Yardımcısı Anna Bjerde şunları söylemişti: “Ucuz tarifeler aşırı elektrik tüketimini teşvik etmektedir. Biz bunların (tarifelerin) değiştirilmesini destekliyoruz.”

Hiç şüphe yok ki Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kuruluşları sömürgecilerin elindeki araçlar olup onları borç batağına sokmak yoluyla siyasi ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanmaktadırlar. Nitekim bu Dünya Bankası’nın tavsiyeleri doğrultusunda devlet mülkiyetindeki elektrik sektörü bireylere devredilmeye (özelleştirilmeye) başlandı. Ayrıca özelleştirme ve elektrik fiyatlarının artırılması yoluyla yerel ürünlerin maliyetini de artırmak istiyorlar. Bunun sonucunda yerel iş adamları, yabancı kapitalistlerin sahip olduğu ucuz mallarla rekabet edemeyecektir.

Sonuç olarak sorunun temel nedeni, başımızın üzerinde kara bir bulut gibi dönen kapitalist sistem ve enerji sektöründeki yozlaşmış planlardır. Böylece onlar, insanların temel ihtiyacı olan enerji ve elektriği özelleştirerek büyük karlar elde ediyorlar.

Aslında İslam’da elektrik, devlete ya da özel veya kamu şirketlerine ait olamayacak olan bir kamu malıdır. Dolayısıyla onun gelirleri insanların mülkü olup tüm bireylere dağıtılması gerekir. Zira Enes Radıyallahu Anh’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثَةٍ: فِي الْمَاءِ وَالْكَلَإِ وَالنَّارِ Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, merada ve ateşte.” Enes Radıyallahu Anh’dan rivayet edilen bu hadis, aynı şekilde İbn-i Abbas’tan şu lafızla da rivayet edilmiştir: وَثَمَنُهُ حَرَامٌOndan para kazanmak da haramdır.” Dolayısıyla kamu mallarının ve bundan kaynaklanan fayda veya gelirlerin her bireye ulaşmasını sağlamak İslam Devleti’nin sorumluluğundadır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER