Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Sorunların Aslı Demokrasi Olup Çözüm ise Hilafet'tir Kaçırılan Resmî Sözcü Navit Butt'un İngilizceye Çevrilen Kitabı Yayınlanmıştır

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Navit Butt'un, "Sorunların Aslı Demokrasi Olup Çözüm ise Hilafet'tir" adlı kitabı yayınlanmıştır. Zira ana dili Urduca olarak yazdığı kitabı, ilk kez İngilizce diline çevrilerek yayınlanmıştır. Nitekim kitabın sahibinin, 11 Mayıs 2012'de kaçırıldığından bu yana hala nerede olduğu bilinmemektedir.

Hilafet'in yıkılmasının ardından sömürgeci kafir, sanki dünyadaki tek sistemmiş gibi İslam dünyasına demokratik sistemi dayatmıştır. Ayrıca sömürgeci kafir, Hilafet Sistemi'ni temsil eden İslam'daki Yönetim Sistemi'nin görüntüsünü çarpıtmak için de çalışmıştır. Nitekim kafirler, ümmetin muhlis evlatlarından, hatta aydınlar, alimler ve akademisyenlerin arasından bir çoğunun demokratik mefhumun İslamî olduğunu tasavvur edecekleri derecede bu girişimde başarılı olmuşlardır. Ancak bugün insanlar, özellikle demokrasinin dünya insanlığının sorunlarını çözmede başarısız olmasının ardından hayata dönük başka bir sistem aramaya  başlamışlardır.

Navit Butt'un kitabı, Müslümanların ve insanlığın sahih bir yöne yönelmeleri bakımından çok önemlidir. Zira bu kitap, aşağıdaki şu dört bölümden oluşmaktadır:


1- Bütün sorunların aslı, demokrasidir.

2- Demokrasinin vakıası.

3- Pakistan'ın 1973 yılına ait anayasası, laik ve küfür anayasasıdır.

4- İslamî Devletin Cihazları ve önemli yönleri


Gerek tüm İslam dünyasını, ümmetin harekete geçmesi ve sömürgeci rejim ile ajan yöneticilerin karşısında durması dalgasıyla silip süpüren mevcut olaylar kapsamında gerekse mevcut fasit sistemin canlılığını korumak amacıyla olacak olan Pakistan'daki seçim tiyatrosunun yaklaşması kapsamında bu kitap, aydınlar, filozoflar, demokratlar, yargıçlar, siyasiler, tüccarlar, sanayiciler ve tüm kitleler için mevcut sorunları ve sahih çözümlerini anlamaya dönük değerli kılavuzlar sunmak için gelmiştir.

Bizler, medya organlarından bu kitabın özelliklerini tanıtmalarını, bu kitapla ilgili programlar yapmalarını ve insanlara, kitabın önemini ve onun insanları sahih bir yöne yönlendirme noktasındaki rolünü anlatmalarını talep ederiz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Suriye İçişleri Bakanı Muhammed el-Şaar'ın Beyrut'ta Tedavi Olması Lübnan'ın Hala El-Esad Şebbihasının Kuluçkasında Olduğuna Dair Artı Bir Delildir

Dünkü haberlerde, el-Esad çetesinin İçişleri Bakanı'nın, Şam'daki İçişleri Bakanlığının bombalanmasının ardından tedavi için Lübnan'a nakledildiğine muttali olduk. Bu şebbihanın korkunç cürümler işlediğine dair Suriye halkından herhangi bir tanığa gerek olmadığı gibi onun tarihi de cürümlerle ve insanlara yaptığı en iğrenç işkence türleriyle doludur. Buna yönelik ilk tanık, Hafız Esad'ın güçlerinin Trablus'u tahrip etmelerinin ve 1985 yılında burasını işgal etmelerinin ardından cürümlerinin felaketlerin acısını çeken Trablus halkı olmuştur. Nitekim o sırada bu mücrim, Kuzeyde özellikle de Trablus'un el-Kubbe bölgesinde Suriye İstihbarat Merkezi'nde sorumlu adi bir subaydı. Zira orada, Trablus'un genç erkeklerinden binlercesini tutuklamış, onları dilin konuşamayacağı ve kalemin yazamayacağı şekilde işkence ve eziyet türleriyle aşağılamış, onlardan yüzlercesini yıllarca cürüm ve eziyet zindanlarında kalmaları için Suriye'ye göndermiştir. Nitekim onlardan öldürülenler öldürülmüş ve onlardan diğer kalanları da kronik hastalıklara yakalanmış, engelli ve kalıcı engelli olarak geri dönmüşlerdir.

Şu Çelişkiye Bakın Ey İnsanlar!

Zira geçen bahar Lübnan otoritesinin istihbaratları, Suriye'deki ayaklanmacılardan iki yaralının tedavi için Trablus'taki ez-Zehra Hastanesine geldiğini bildirince bu ikisini tutuklaması için askerî devriyeyi göndermeye yönelmiştir. Dolayısıyla şayet Şam-Trablus'un erkek evlatları, hastanedeki bu iki kişinin tutuklanmasının engellenmesiyle ilgili bir duruş sergilememiş olsalardı bu iki yaralı bilinmeyen bir yere gönderileceklerdi. Bugün ise kendisinin mesafeli ve Suriye'deki kasap ile kurbanlar arasında eşit olduğunu ilan eden bu hükümetin gölgesinde bu mücrim, güvenlik birimleri tarafından onurlu bir şekilde desteklenerek Lübnan'ın en önemli hastanelerine girmektedir.

Lübnan otoritesi, bu mücrim ile sürekli olarak takip ettiği ayaklanmacılar arasında eşit olacaksa o zaman onu tutuklamaları ve sonra da sorgulayıp mahkemeye sevketmeleri için istihbaratını göndersin. Ayrıca rejimiyle birlikte işlemiş olduğu katliamlardan dolayı olmasa da en azından onu, Kuzey Lübnan'da El-Esadiyye şebbihasının (İstihbarat) Başkanı olduğunda Lübnan uyruklu olan yüzlerce Lübnanlıya yapmış işkenceden dolayı suçlardı?!

Ancak bu nasıl olacak ki? Zira Lübnan otoritesi hala el-Esadî şebihhasının rejiminin Lübnan'daki işlerini gözetmekte, dahası otoritedeki bazı eksenler ona yardım etmesi ve Suriye'deki halkımızı katletmesi için savaşçılar göndermektedir!? Nitekim şöyle buyuran Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], ne kadar da doğru söylemiştir:

إن مما أدرك الناس من كلام النبوة الأولى إذا لم تستح فاصنع ما شئت "İnsanların Nübüvvet sözlerinden ilk öğrendiklerinden biri de: Eğer haya etmiyorsan dilediğini yap." [Buhari rivayet etti]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "Dünyanın En Büyük Demokratik Devleti Olan" Hindistan, Kendi Kadınlarını Aşağılamaktadır

28 Aralık 2012 Cuma günü, 23 yaşındaki Hintli Tıp Öğrencisi, kendisine Delhi'deki bir otobüsün içerisinde tecavüz eden altı erkekten oluşan bir çete tarafından vahşî bir saldırıya maruz kalmasının ardından 16.12.2012'de isabet eden yaralanmanın etkisiyle ölmüştür. Nitekim onun davası, Hindistan polisinin performansına, hükümetin ihmaline ve kadınları koruma yönündeki aşağılık tutumuna karşı Hindistan'ın dört bir tarafında geniş protesto dalgası estirmiştir. Zira el-Cezira kanalına göre, Hindistan'da her yirmi dakikada bir kadına tecavüz edilmekte olup sadece geçen bir yıl içerisindeki tecavüz durumu 24.000'e ulaşmıştır. Aynı şekilde basın organları, Delhi'deki kadınların %80'nin tacize maruz kaldıklarından bahsederken Hindistan Times Gazetesi de Hindistan'daki tecavüzlerin korkunç bir şekilde arttığından ve son kırk yıl içerisinde %792'ye kadar ulaştığından bahsetmektedir.

Hizb-ut Tahrir / Merkezî Medya Bürosu Üyesi Dr. Nesrin Nevaz, şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur:

"Batılı ülkeler, kadının onurunu ve haklarını garantileyen en iyi sistem olması itibarıyla İslam dünyasına "demokrasiyi" ihraç etmeye devam ederlerken dünyanın en büyük demokratik devletinin kadınları korumda berbat bir şekilde başarısızlığa uğradığını görmekteyiz. Zira kadınlara yönelik saldırıların oranı, korkunç bir boyutlara ulaşmış olup polis kadınların onurunu korumada ihmalkar davranır olmuş, hükümet kadınların güvenliklerini garantileme noktasında kayıtsız kalmış, kadınları erkeklerin isteklerini karşılayacak bir araç olarak muamele eden -ki buda toplumu ifsat etmektedir-, bireylerin fiziksel arzularının arkasında koşmasına izin veren ve evlilik dışı ilişkilerin propagandasını yapan liberal demokratik laik Hindistan rejiminin onayladığı Bollywood, eğlence sektörü, reklamlar ve pornografiyle somutlaşması kadınların değerlerinin azalmasını etkilemiştir. Bu da erkeklerin çoğunun kadınların onurunun çiğnenmesi yönünde hissettiği tiksintiyi azaltmıştır. Bundan dolayı halkın yarısının korku içerisinde yaşadığı liberal demokratik laiklik, İslam dünyası için uygun bir model değildir."

"İslam'ın Hilafet Sistemi tarafından kapsamlı bir şekilde tatbik edilmesi, kadının onurunun korunmasına dönük güçlü bir örneklik ve sahih bir metot sunacaktır. Zira İslam, liberal özgürlükleri reddetmekte ve toplum içerisinde takva mefhumunu güçlendirmekte olup Hilafet Devleti de kadın-erkek arasındaki ilişkileri şeri hükümlerle kayıtlı kalma temelinde düzenleyecek olan kapsamlı içtimai bir sistem tatbik edecektir. Ayrıca İslam, toplumda kötülüğün yayılmasını yasaklamakta, kadınların kadınlığının istismarının tüm şekillerini suç saymakta, iki cinsin arasının ayrılmasını vacip kılmakta, evlilik dışı ilişkileri haram saymakta ve buda kadını ve toplumu korumaktadır. İşte tüm bunların uygulanması, cürümlerle hiç gecikmeksizin muamelede bulunmaya muktedir bir yargı sistemini garantileyecek olmasının yanı sıra kadına müdahalede bulunan veya tek bir bakış yada kelimeyle bile olsa onun hakkını veya onurunu çiğneyen kimselere ağır cezalar uygulayacak olan Hilafet Sistemi'nin gölgesi altında olacaktır. İşte böylece kadınların yaşamı, eğitimi, işi ve seyahati için güvenli bir toplum oluşacaktır. Bunun içinidir ki bizler İslam dünyasındaki kadınları, sahih ilkeler, politikalar ve kanunlarla somutlaşan ve kadınların onurunu ve refahlarını koruyan bir sistem olarak Hilafet'i kucaklamaya davet ediyoruz."


Dr. Nesrin Nevaz
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Bürosu Üyesi

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hak Sözü Söyleyen ve Hayrı Konuşan Mahkum Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Mühendis "Navit Butt'a" Destek Kampanyası

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Resmî Sözcüsü Mühendis "Navit Butt'un", 11 Mayıs 2012 Cuma günü hükümetin  gizli servis personeli tarafından kaçırılmasının üzerinden yedi buçuk ay geçmiştir. Nitekim bu, üç masum evlatları ile bazı komşularının önünde gerçekleşmiştir. Zira Keyâni'nin emirlerine binaen onu sürükleyerek Pakistan İstihbaratına ait bir otomobilin içerisine koymuşlardır. Dolayısıyla bu, sadece NATO tedarik hatlarının açılmasına şiddetle karşı çıkmasından, binlerce Müslümanın kanlarının akıtılmasında Amerika'ya yardım ettikleri için Keyâni, Zerdâri ve Gilâni'yi suçlamasından, Amerika'nın Pakistan üzerindeki hegemonyasına karşı sağlam bir kaya olup kararlı ve sert bir duruş sergileyerek onların komplolarını ifşa etmesinden, tüm tagutlara "hayır" demesinden ve Batı'nın nüfuzunu İslam ülkelerinden silip süpürecek olan İslamî Hilafet Devleti'ni yeniden kurmak amacıyla sıkı bir şekilde çalışarak bu güzel ülke ile tüm İslam ülkelerinden onların nüfuzlarını kaldırıp atmak için uyanık ve şerefli bir çalışma yapmasından dolayı olmuştur.

Kardeş "Navit'in" kaçırıldığı günün üzerinden yedi küsur ay geçtiği gibi şu ana kadar da hiçbir kimse onun bulunduğu yeri bilmemektedir. Ayrıca bu ajan rejim tarafından gerçekleştirilen cürümler ve küstah baltacılıklar, sessiz olarak kalmaları için tehdit ve korkutma yoluyla ailesini takip etmeye kadar ulaşmıştır. Zira rejimin baltacıları, onun yeğenini kovalayarak üzerine silahlarıyla ateş açmışlar ve ardından da kadınlarının varlığının kutsallığını ve küçük çocukları gözetmeksizin başka bir yeğeninin evine de baskın düzenlemişlerdir.

Gerçekte bu rejim, cürümünü, yüzsüzlüğünü ve aldatmasını pekiştirmek için "Navit'in" ailesine içerisinde serbest bırakılması için fidye olarak para talep ettikleri bir mektup göndermiştir. Nitekim Navit, suç çetelerinin elinde olduğu halde onun Keyâni'nin baltacıları tarafından kaçırılmadığı intibası bırakma girişimde bulunmaktadırlar! Bu sırada gizli servis birimleri, 24 Mayısın akabinde "Navit'in" ailesine, içerisinde davet taşımayı bırakmaması halinde onu öldürmek ve cesedini de yok etmekle tehdit ettikleri bir mektup daha göndermişlerdir. Nitekim haktan zerre kadar sapmayacak olan mümin adamlarla karşı karşıya kaldıklarında Keyâni'nin kuyruklarının ödlekçe yöntemi işte budur. Zira onlar ancak kovarlar ve yok ederler. Allah onların tuzaklarını kursaklarında bıraksın.

Kardeş "Navit'in" kaçırılması, bu ajan Keyâni rejiminin yapmış olduğu yeni bir şey değildir. Bilakis onun, Hizb-ut Tahrir şebâbına dönük bir dizi aşağılık takibatlar ve kaçırılma eylemleri gibi uzun bir geçmişi vardır. Nitekim 12 Nisan 2012'de hükümetin birimleri polis kuvvetlerinin de yardımıyla Hizb-ut Tahrir üyesi Bilişim Mühendisliği Müdürü kardeş "Habibullah Selim'i" Karaçi'deki evinin önünden kaçırmıştır. Yine 15 Kasım'da kardeş "Dr. Zülfikar" kaçırılmış ve bunun ardından da 26 Kasımda Hizb-ut Tahrir / Pakistan Merkezî Temas Lecnesi Başkanı Üstad "Saad Cagravî" kaçırılmış ve 07 Aralıkta en kötü zulmü ve muamelesiyle ün yapmış Lahor Merkez Cezaevine gönderilmiştir. Bundan önce de yaşlı ve diyabet hastası olmasına rağmen Keyâni'nin zindanlarında dokuz ay boyunca fizikî ve psikolojik işkence görmesinin ardından Dr. Abdulkayyum kaçırılmış ve onlarca Hizb-ut Tahrir şebâbı da kaçırılma ve hapis gibi benzer eylemlere maruz kalmışlardır.

General Keyâni'nin halka dönük hıyaneti ve Hilafet'e davetin, gerek halkın gerekse Silahlı Kuvvetlerinin  talep ettiği bir davet haline geldiği hiç kimseye gizli değildir. Nitekim bu, General Keyâni'yi kötüleştirmekte, Hizb-ut Tahrir'in faaliyetleri ve siyasî mücadelesi onu hüsrana uğratmakta ve tüm genişliğine rağmen dünya ona dar gelmektedir. Hatta bu durum onu, panik halindeki evlatlarının önünde şabâbımızın kaçırılmaları da dahil beşerî eylemlere başvurmaya mecbur bırakmıştır. Ancak bu iğrenç takibatlar ve Hizb-ut Tahrir Resmî Sözcüsü kardeş "Navit Butt'un" kaçırılması onları, münkerin inkar edilmesi, zalim sultanlara karşı çıkılması ve yeryüzünde Allah'ın şeriatının tatbik edilmesi hususunda Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in onlar için çizmiş olduğu yoldan caydıramayacaktır.

Medya Organlarına ve Çalışanlarına Deriz ki:

Kardeş Navit, hayatını ümmetine ve ülkesine hizmet etmeye adamış ve bu ülke bağımlılıktan ve kindar Amerika'nın sömürüsünde çıkıp ümmetinin ve evlatlarının avucuna geri dönsün diye de tüm tehlikelere meydan okuduğu gibi zorluklara ve tehditlere de göğüs germiştir. Peki o halde onun davası, ona yardım etmenizi hak etmiyor mu?! Neden ona karşı kulaklarınızı tıkıyorsunuz?! Hakkın gerçekleşmesi için neden yüzlerinizi bu davaya döndürmüyorsunuz?! Zalime karşı mazluma desteklemek için neden konuşmuyorsunuz?! Profesyonel ve gerçek yükümlülük ve iddia ettiğiniz tarafsızlık bumu yani?! Nitekim  bizler, bu mücrim ve fasit rejime yardımcı olmanızı sizlere yakıştıramıyoruz. Zira kardeşlerinize yardım etmeyerek onları aşağılamak yoluyla rejime hizmet etmektesiniz. Dolayısıyla Allah, yapmış olduklarınızdan dolayı sizleri sorguya çekecek ve mazlumları desteklememek için kurmuş olduğunuz komplolardan dolayı da ümmet sizleri muhasebe edecektir!

Keyâni'nin Kuyruklarına Ve Zebanilerine de Deriz ki:

Zulüm devleti yok olmaya doğru gitmekte ve İslam Devleti de kapıda beklemektedir. O halde zalimin safında olmayınız. Yoksa çok kötü bir şekilde hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Dahası çok geçmeden ümmetinize geri dönünüz. Zira Arap ülkelerindeki tagutlar sizler için bir ibret olsun. Allah'ın lütfüyle tagutunuz Keyâni'nin akıbeti de işte böyle olacaktır.

İslamî Ümmete:

Hizb-ut Tahrir, bedeli ne olursa olsun tagutlara karşı koymada asla haktan vazgeçmeyeceğine dair kendi adına Allah'a söz vermiştir. Dolayısıyla kardeş "Navit'in" kaçırılması, sadece bizim azmimizi artıracağı gibi Hilafet Devleti kuruluncaya kadar onun başlattığı şeyleri tamamlamaya dönük ısrarımızı da artıracaktır. O halde hak sahipleriyle ve Hizb-ut Tahrir içerisindeki kardeşlerinizle birlikte olunuz ki böylece Pakistan'ı ve tüm İslam ülkelerini Amerikan hegemonyasının pisliğinden kurtaralım. Öyleyse "Navit" kardeşimiz serbest bırakılıncaya kadar Keyâni'nin ajanlarının önünde seslerini yükseltenlerden olunuz. Allahtan, onu ve tüm doğru mahkumları, gücü ve kudretiyle en kısa zamanda ailelerine kavuşturmasını temenni ediyoruz.

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Hani o kafirlik edenler, sana tuzak kuruyorlardı da seni tutup bağlasınlar veya katletsinler veya seni (yurdundan) çıkarsınlar! Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." [et-Enfâl 30]

 

Arapça kampanya sitesi:

http://www.hizb-ut-tahrir.info/info/index.php/contents/entry_22001

İngilizce kampanya sitesi:

http://www.hizb-ut-tahrir.info/info/english.php/contents_en/entry_22000


Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Acil Çağrı El-Zaateri Kampının Utanç Lekesini Üzerinizden Kaldırıp Atınız

Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymazlar ve kendilerinin ihtiyacı olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin hırsından (cimriliğinden) korunursa, işte kurtuluşa erenler onlardır.!" [Haşr 8]


Ey Ürdün'deki Müslümanlar!

Akide ve din kardeşliği sizlere, (ölüm kampı olan) el-Zaateri kampındaki Şam halkından olan kardeşlerinize yardım etmeniz için çağırıda bulunup çığlık atmaktadır. Zira onlar, İslam kardeşliğinin kucağındaki güveni ve bütün bağların ötesinde Allah'ın belirlediği akide bağının hararetinin sıcaklığını aramak için Esadilerin ölüm makinelerinden kendileri, ırzları ve çocuklarıyla birlikte bizlerin yanına kaçmışlardır. Nitekim Allah'a hakkıyla ibadet eden Müslümanların arasındaki bağ, çok güçlü ve çok kuvvetli olmuştur. Zira Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Muhakkak ki müminler kardeştirler." [Hucurat 9]

İşte (el-Zaateri) ölüm kampındaki Şam halkından olan bu kardeşleriniz, gıda, ilaç ve şiddetli soğuk gibi her şeyde çok şiddetli ve çok kötü acı çekmekteler ve akıl ve kalp hastası olan insan Şeytanları da onların etrafında dönüp durmaktadırlar. Nitekim onların bazı çocukları da şiddetli soğuk ve hastalıktan dolayı ölmüşlerdir.


Ey Ürdün'deki Müslümanlar!

Kerim Resulünüz Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

وَأَيُّمَا أَهْلُ عَرْصَةٍ أَصْبَحَ فِيهِمْ امْرُؤٌ جَائِعٌ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُمْ ذِمَّةُ اللَّهِ تَعَالَى "Aralarında bir kişinin aç olarak sabahladığı herhangi bir hane halkının üzerinden Allahuteala'nın zimmeti / koruması kalkmıştır." O halde aramızda aç, hasta, korkan ve aşırı soğuktan dolayı tir titreyen el-Zaateri kampındaki Şam halkından olan kardeşlerimiz varken Allah'ın bizim üzerimizdeki zimmeti nerede kaldı ki.

Mültecilere yardım eden Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Kuruluşu [UNRWA], kafir bir kuruluş olup mümin hakkında ne bir zimmet nede bir ahit gözetmektedir. Zira Ürdün rejiminin ihmal cürümünü ve kardeşlerinize karşı olan görevini yerine getirmedeki ihmalini inkar etmeniz, sizleri Allah karşısındaki sorumluluktan muaf tutmayacağı gibi sizlerden, (el-Zaateri) ölüm kampındaki kardeşlerinize dönük yardım ve iane vacibini de düşürmeyecektir. O halde Allah katındaki zimmetinizin kalmasına hırs gösteriniz ve Şam halkından olan kardeşlerinize yardım etme yönünde hızlı hareket ediniz.

وَٱتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِى نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنْصَرُونَ "Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz." [Bakara 48]

Ey Allah'ım biz tebliğ ettik! Ey Allah'ım Sen şahit ol! Zira şahit olanların en hayırlısı Sensin!

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Araçlara Vergi Dayatmak ve İnsanların Mallarını Batıl Yolla Yemek, Şeran Haramdır

Ulusal Konsey (parlamento), ulaşım ve taşıma araçları da dahil istisnasız tüm araçlara vergi dayatılmasıyla ilgili yasayı büyük bir çoğunlukla onaylamıştır. Nitekim, her bir aracın motorunun boyutuna göre yıllık olarak (50-200-250) cüneyh ödenecektir. Bu da Konseyin, temsilcilerin sert alkışlarının ortasında 2013 yılına ait devlet bütçesini onayladığında olmuştur!!

İşte bu, halkı temsil ettiklerini iddia eden parlamento üyelerinin ikinci alkışlamaları olmuştur. Zira onlar, halkı yardıma muhtaç olan bu ülkedeki yeni vergilerin dayatılması aracılığıyla artan yükleri alkışlamışlardır. Nitekim birincisi, devletin birkaç ay önce yakıt fiyatlarını artırdığında olmuştu. Buda onların bu halkı temsil etmediklerini, ancak onları halkı temsil etmeleri için getiren rejimi temsil ettiklerini teyit etmektedir.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, bu yeni vergilerin dayatılması bağlamında aşağıdaki gerçekleri vurgularız:

Birincisi: 2013 yılına ait bütçenin 2012 yılına ait bütçeden hiçbir farkı yoktur. Zira her ikisi de İslam esasına dayanmamakta, bilakis fakiri daha fakir zengini de daha zengin eden zalim kapitalizm esasına dayanmaktadır. Mesela bütçe, egemenlik sektörü maddesi altında yöneticilere 1.6 milyar cüneyh ayırırken tarıma sadece 6 milyon cüneyh harcamaktadır!!

İkincisi: Emtiaya, hizmetlere yönelik tüm vergiler ile aynı şekilde gümrüklerin alınması caiz olmayan haram mallardır. Zira Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır: لا يَحِلُّ مَالُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ، إِلاَّ بِطِيبِ نَفْسٍ مِنْهُ "Gönül rızası olmadıkça, bir Müslümanın malı helal değildir." Dolayısıyla malı, şeri esas üzerine alınmadıkça onun gözlü razı olmaz demektir. Aynen Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in, şöyle buyurduğu gibi: لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ "Gümrük vergisi alan cennete giremez." El-Meks: Gümrük demektir.

Üçüncüsü: Vergiler ve gümrükler, insanların, özellikle de fakirlerin yüklerini artırmakta ve emtia ile hizmetlerin fiyatlarını da yükseltmektedir. Buda hayatı dayanılmaz bir cehenneme dönüştürmektedir. Nitekim Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

مَنْ دَخَلَ فِي شَيْءٍ مِنْ أَسْعَارِ الْمُسْلِمِينَ لِيُغْلِيَهُ عَلَيْهِمْ فَإِنَّ حَقًّا عَلَى اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أَنْ يُقْعِدَهُ بِعُظْمٍ مِنَ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ "Kim Müslümanlara karşı fiyat arttırmak için onların fiyatlarından bir şeye müdahale ederse, o kimseyi kıyamet gününde bir ateş yığınına oturtmak Allah'ın üzerine hak olur."

Dördüncüsü: Araçlar üzerinden vergiler almak dolaylı vergiler sayılmakta olup bu, şeran haram olduğu gibi insanların mallarını batıl yolla yemekte caiz değildir. Bunun da ötesinde yükselen yakıt ve (yedek parça) fiyatlarının yanı sıra diğer vergiler ile yasal olmayan bir şekilde alınan rüşvetlerin acısını çeken araç sahiplerine başka bir yük daha eklemektedir. Dolayısıyla bu da insanlardan büyük bir çoğunluğunun kötü bir yaşam altında olan vatandaşlardan bu araçları kullananların geneline olumsuz yansımaktadır.

Beşincisi: İslamî Devlet (Hilafet)'in, fasit kapitalist demokratik rejimlerdeki gibi yıllık bütçeler belirlemesine gerek yoktur. Çünkü Beyt-ul Mâl'in gelirleri, şeri hükümlerin belirlediklerine göre elde edildiği gibi aynı şekilde şeri hükümlerin belirlediklerine göre de harcanmaktadır. Dolayısıyla bunların tamamı, daimi şeri hükümler olup bunlarda hiçbir görüşe mahal yoktur. Nitekim Hilafet Devleti, Allah'ın izniyle çok yakında geri döndüğünde Allahu Subhânehu'nun şu kavline icabet ederek buna bağlı kalacaktır:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, ne mümin bir erkek ne de mümine bir hanım için o işlerinde herhangi bir serbestlik olur. Her kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur." [el-Ahzâb 36]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Peşaver Havalimanına ve Diğer Bölgelere Yönelik Saldırılar İhanet Saldırıları Olup Bizleri, Amerika'nın İslam'a Dönük Savaşını Bizim Savaşımız Gibi Kabul Etmeye Zorlama Girişimleridir

Cumartesi günü akşam saat sekiz otuz sularında, "teröristler" Peşaver Havalimanına saldırmış ve birkaç saat sonra da başta BBC istasyonu olmak üzere İngiliz medya organları, Taliban Hareketi'nin Sözcüsü İhsanullah İhsan'ın bilinmeyen gizemli bir şahsiyet olduğunu söyleyen bir haber yayınlamış ve saldırıdan hareketin sorumlu olduğunu ilan etmiştir. Bunun ardından medya kanalları, bu haberi yaymaya başladıkları gibi hükümetin - borazanlığını- yapan uzmanlar da, Amerika'nın İslam'a ve bölgedeki Müslümanlara yönelik savaşını kabul etmemiz gerektiği ve askerlerimizin bu fitne savaşında fedakarlık yapmaya devam etmesinin zaruri olduğu şeklinde görüş bildirmişlerdir.

Bu saldırının ardından hükümet, Peştkara bölgesi ile Bara yolunda kapsamlı bir askerî operasyonda bulunma kararı almıştır. Nitekim Enformasyon Bakanı "Mian İftihar Hüseyin'in" lisanı üzerinden tam bir operasyon talebi gelmiştir. Bundan önce de, yani 12 Aralık 2012'de, Amerikan Savunma Bakanı Leon Panetta Kabil'i ziyareti sırasında, Genelkurmay Başkanı Eşfak Pervez Keyâni'nin güvenli sığınaklara yönelik baskıların artırılması girişimde bulunmaya istekli göründüğünü açıklamıştır. Ayrıca Amerikan Savunma Bakanlığı bugün, Amerikan Kongresine, sanki bir hibe gibi koalisyona destek fonu çerçevesinde Pakistan için 700 milyon dolar verilmesini bildirmiştir!

İki Pakistan vatandaşının, Amerikan katili Raymond Davis'in eliyle gündüz vakti öldürülmesinin ardından, Pakistan Müslümanları "Raymond Davis" şebekesinin sivil ve askerî kurumlara yönelik saldırılarda ortak olduğunu bilir hale gelmişlerdir. Bu ise Amerika'nın fitne savaşını desteklemeye dönük bir korku atmosferi oluşturmak içindir. Ayrıca Müslümanlar, siyasî ve askerî liderlikteki hainlerin Amerika Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) ile casusluk yapan ve özellikle Kabileler Bölgesi'nde olmak üzere Pakistan'ın dört bir tarafından terörist faaliyetler yapan Blackwater gibi özel kuruluşlara izin verdiklerini de bilmektedirler. Dolayısıyla Silahlı Kuvvetlerin içerisindeki Müslümanlar, Kabileler Bölgesi'ndeki Müslüman kardeşlerine karşı savaşmayı istememektedirler. Bundan dolayı onların desteklerini kazanmak için onlara şöyle denilmektedir; bizler, Müslümanlara karşı değil Kabileler Bölgesindeki kafirlerle savaşıyoruz. Bunun içindir ki terör üstlerinde içki hikayelerinin yada teröristlerin sünnetsiz olduklarına dair raporların yayılması gibi yalanları, geniş noktalara yaygınlaştırmaktadırlar. Şimdi de üzerinde Şeytan dövmesi olan ceset sunulması şeklindeki başka hikayelerle gelmektedirler! Dolayısıyla dövme resimleri geniş noktalara dağıtılmaktadır. Dolayısıyla da siyasî ve askerî liderlikteki hainler insanları, bizler Kabileler Bölgesine kuvvetlerimizi Müslümanlara karşı savaşsınlar diye göndermek istemiyoruz, bilakis bizler kafirlerle savaşmaları için göndermek istiyoruz şeklinde ikna edeceklerini bilmektedirler. Halbuki insanlar, hain yöneticiler ile efendileri Amerikalıların ellerindeki aptallar olmayı reddetmektedirler.

Bu hain yöneticiler, geçen sekiz yıl boyunca Kabileler Bölgesi'ni tamamen savaş alanına çeviren Amerikalıların efendilerinin emirlerine binaen öldürmektedirler. Nitekim buda binlerce sivil ve askerin ölümüyle sonuçlanmış, kabilelerin milyonlarca evlatlarını kendi ülkelerine sığınmaya mecbur bırakmış ve tüm ülke kaos içerisinde yaşar hale gelmiştir. Nitekim medya organlarında; birçok eski diplomatlar ile ordu mensuplarının defalarca, Blackwater'ın büyük şehirlerde ve askerî bölgelerde "güvenli evlerinin" olduğunu, ancak şu ana kadar bu "teröristlerin güvenli sığınaklarının" sökülüp atılması için hiçbir icraatta bulunulmadığını söyledikleri geçmiştir. Ama Amerika'nın bölgedeki çıkarlarını gerçekleştirmek için bu hain yöneticiler, binlerce askerimizi bu fitne savaşının ateşine atmaktalar ancak onlar, Lahor'daki konut alanları gibi hassas yada yüksek nüfuz yoğunluğuna sahip olan askerî konutlarda bulunan Blackwater'in sığınağına karşı her hangi bir uygulamada bulunmamaktadırlar. İşte bu tutum, bu hainlerin pazarlarda ve askerî ve sivil kurumlardaki bombalı saldırıları durdurmak istemediklerini, bunun yerine İslam'a ve Müslümanlara yönelik Amerikan savaşı bahanesiyle bu saldırılara hizmet ettiklerini göstermektedirler. Halbuki şayet bu yöneticiler sadık bir şekilde bizimle birlikte olmuş olsalardı, bu Amerikan paralı askerlerinin Pakistan'a girmelerine izin vermezlerdi.

İnsanların musibeti, göğüslerimize çöreklenen bu hain yöneticiler ile sömürgeci rejimdir. Bundan dolayı bu yöneticiler kaldırılıp çöplüğe atılmadıkça ve İslam ile hükmedecek bir Halife'ye biat edilmedikçe Müslümanlar izzetlerini ve onurlarını elde edemeyeceklerdir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِmam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır." [Müslim rivayet etti]

Bu nedenle Müslümanların bugün kalkanının olmamasından dolayı kendi topraklarında bile güvende değillerdir.


Ey Müslümanlar!

Sizleri, Hilafet'i kurmaya ve bu kalkanı geri getirmeye davet ettiğimiz gibi bu şeri vacibi yerine getirmek için Hizb-ut Tahrir'in yanında yer almaya davet ediyoruz.

Ey Silahlı Kuvvetleri'ndeki Muhlis Subaylar!

Sizin üzerinize düşense, şöyle buyuran Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in müjdesini gerçekleştirmek için Hizb-ut Tahrir'in yanında yer almaktır:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere [Raşidi] Hilafet olacaktır." [Ahmed rivayet etti]


Şeyh Şehzad
حزب التحرير   
Hizb-ut Tahrir   
Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sidi Bouzid'de Hizb-ut Tahrir Kampanyası

16.12.2012 Pazar günü, çadırlardaki diyalog noktaları sayesinde Hizb-ut Tahrir'in Sidi Bouzid şehrinin dört bir tarafındaki şebâbı ve destekçilerinin dikkat çekici katılımı olmuştur; nitekim hizib burada, şehrin hassas beş noktası hususundaki fikrî ve siyasî yayınlarını ve kayıtlarını sunmuş ve buda 17.12 pazartesi gününe kadar devam etmiştir. Zira ayaklama, onun sonuçları, insanları beklentileri ve bu yeni tarihsel gidişata dönük hizbin vizyonu hakkında insanlarla diyalog kurmak için çadırlar uygun olmuştur. Nitekim muhtelif başarısız diyaloglar ve insanların genel acı durumları sayesinde hizbin şebâbı dikkat çekmişlerdir. Dolayısıyla hizbin şebâbının hırs gösterdiği dikkat çekici ve odak nokta, ayaklanmanın bir başlangıç olup İslam yoluyla derin köklü bir değişimin talep edilmesi olmuştur. Çünkü işlerin gözetiminin yanı sıra emanetin, doyumun ve yeterliliğin gözetimine muktedir olacak olan sadece İslam'dır. Dolayısıyla bu da, insanlar yamayla yetinmesin ve fesadının ömrünün uzamasına razı olmasın diyedir.

17.12 pazartesi sabahı, Medya Bürosu Başkanı Rıza Bil-Hâc katılmış ve katılımcıların huzurunda bir konuşma yaparak İslamî kökleri olmayan anayasanın konulması gibi ayaklanmanın tüm komplolara karşı korunmasının zaruretine dikkat çekmiş ve yabancılara ve ajanlara bağımlılık noktasında da uyarıda bulunmuştur...

Ayrıca ortada, ümmetin iradesinin tamamen geri dönmesi tahakkuk etmesin ve İslamî köklü bir değişim gerçekleşmesin diye bu ayaklanmayı kapıp kaçırmaya dönük bir niyetin olduğuna dikkat çekmiştir. Nitekim buda insanları, taksit ve erteleme ilgili günlük taleplerle meşgul etmek ve yapay olayları enjekte ederek onları istismar etmek içindir. Dolayısıyla hizib ve liderleri, halklardan tam bir karşılık bulmuş ve mesele, insanlardan ezici çoğunluğun reddiyle karşılaşan resmî geçidin bitmesinin sonrasına kadar devam etmiştir.

Onlardan birinin, podyuma taş ve mermi atanların arkasında Hizb-ut Tahrir'in olduğu şeklindeki suçlamasına gelince; bu, açık bir yalan ve yapmacık bir tuzaktır. Ayrıca bu yalan, sadece hizbe yönelik değil, bilakis Sidi Bouzid ve halkına yönelik de bir yalandır.

Ahmak biri konuştuğunda cevap verme .... Zira ona  verilecek en güzel cevap, susmaktır.


Hizb-ut Tahrir
Tunus Medya Bürosu Başkanı
Üstad Rıza Bil-Hâc

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER